BLOG
Yalnızlığa Terkedilmiş Anadolu Köyleri
Ne zaman bir köy türküsü duysam,
şairliğimden utanırım.
(Bedri Rahmi Eyüboğlu)
Geçtiğimiz haftalarda kaleme
aldığım “İstanbul’ un Keşfedilmeyi Bekleyen Köyleri” isimli yazım ile hem
okurlardan hem de dostlarımdan çok güzel mesajlar aldım. Eksik olmasınlar, çok
beğenmişler, İstanbul’da yaşayıp adını dahi duymadıkları İstanbul’un bilinmeyen
köyleri hakkında fikir sahibi oldukları için ayrıca keyif almışlar. Çok memnun
oldum. Bir kez daha, tarihini, kültürünü, geleneklerini, safiyane Anadolu
temasını kaybetmemek adına büyük savaşlar veren canım köylerimiz hakkında sık
sık yazmaya karar verdim. Onların bu amansız mücadelesine ortak olmakla;
çocukluğumuzun anılarında kalan, şehir hayatına mağlup olmuş, sürgündeki
köylerimizi, hayatın tüm zorluklarına inat, dimdik ayakta kalmaya gayret eden
cefakar Anadolu köylüsünü arada bir hatırlamanın hepimize manevi duygular
aşılayacağına inancım arttı.
![]() |
Mengen-Yonsaklar Köyü |
Sürgünde
Köylerimiz artık,
Biz
onların uzağında kaldık,
Çocukluğumuzla
anılarımızdaydık,
Sessizce
konuşup anılara daldık,
Acı
acı gülümsemeler,
Bir
miktar keşkeler aldık.
…………
Ankara’da Serfi Fotoğrafçılık Fotoğraf
Ajansı sahipleri Serdar ( kardeşim ) ve ortağı Figen, bana nispet yaparcasına;
“sen misin İstanbul’ un güzel köylerinden bahseden, bak Anadolu’da daha nice efsane köylerimiz var” diyerek fotoğraf sanatçısı dostlarını toplayıp Mengen İlçesine
bağlı Yonsaklar Köyünü fotoğraflamaya gitmişler. Ne iyi etmişler. Nefis kareler
çekilmiş, fakat maalesef hafif bir burukluk hasıl olmuş fotoğraf üstadlarında, köyün terkedilmiş
yapayalnız havasında.
Yaptıkları gezi üzerine uzun uzun
konuştuk. Doğası ve insanını, tadı doyumsuz Mengen yemeklerini tatmaya gitmek
üzere yola çıkan ekip, karşılarına çıkan yalnızlığa müebbet Yonsaklar köyünü
görünce hayli üzülmüşler. Evet köyün yarısı göç etmiş. Şafak
vaktiyle temiz havaya uyanan, kapılarını açınca yeşil ovaları, mavi gökyüzüne
ulaşmaya ramak kalmış yüksek dağları gören, derenin şırıltısı ile kuş seslerini
kucaklayan bir zamanların Köy ahalisi ne yazık ki şehirlere göç etmiş. Canım
köy, yaşları epey ilerlemiş tontonlara emanet edilmiş.
Bir vakit yoksullukların dertten
sayılmayan, sabahın altısında bahçeye inip günebakanların, kabakların,
fasulyelerin boy vermesini bekleyen, sütlü çorbayı, bulamacı, mantıyı,
tutmacı aynı tastan yemekten asla gocunmayan, tek sınıflı tek öğretmenli köy
okullarında yavrucaklarına ilim irfan öğretmeyi vazife bilen ahali sessiz
sedasız veda etmiş Yonsaklar köyüne..
Geride, köyün şimdilerde metruk evleri kalakalmış. Belli ki ayrılık sonrası ızdırap dolu yıllar ev sahibelerine yakılan ağıtlar duvarlara işlemiş. Karakış, yağmur çamur yıkamamış bu canım tarihi. Terkedilmeyi içlerine sindirememişler. Bir omuz atsan yıkılacak ahşap evler, geçmişin izlerini, anılarını, yaşanmışlıklarını ziyaretçilerine mahçup bir şekilde sunar olmuşlar.
Geride, köyün şimdilerde metruk evleri kalakalmış. Belli ki ayrılık sonrası ızdırap dolu yıllar ev sahibelerine yakılan ağıtlar duvarlara işlemiş. Karakış, yağmur çamur yıkamamış bu canım tarihi. Terkedilmeyi içlerine sindirememişler. Bir omuz atsan yıkılacak ahşap evler, geçmişin izlerini, anılarını, yaşanmışlıklarını ziyaretçilerine mahçup bir şekilde sunar olmuşlar.
Serdar anlatıyor: " Köyü gözlemliyor, içimiz acımaklı her metruk yapıyı özenle fotoğraflıyoruz. Duvarlarına dokunuyorum. Geçmişe götürüyor beni. Düğün telaşı olan bir gün geliyor gözlerimin önüne. Gelin tarafı ayrı, oğlan tarafı ayrı heyecan içinde. Kız tarafı nazlı fakat, erkek tarafı da eksik kalmıyor. Pamuklara saramadığı oğlunu everen kaynana, köye has tekerlemeyi söylüyor kına gecesinde,
"Gelinimin adı Ezme,
Evden eve gezme,
Kırdan kov getirip evin dirliğini bozma,
Dışarıdan bir helke ayran geldi,
Anayı oğuldan ayıran geldi"
Kınalı kuzusunu gelin veren Anne, gözleri yaşlı kınayı alıyor. Acısı yürek dağlıyor, kerpiç duvarların yadigar dostu gaz lambası seyriyor.
"Benim yavrum, kabakları ekdin de yemeden mi gidiyon,
Dağdan gelirdin gülerek, düğünden gelirdin süzülerek yavrum,
Gene gel kuzum, kınalı kuzum gene gel,
Telli duvağınla çıktığın evine bebelerinle gel,
Nazlı kuzum, ara sıra başıma bakıverirdin, kızınca komşuya kaçıverirdin,
Yavrum, arada anayı bubayı hatırlayıver..."
Figen söz alıyor: "Yolun köye çıkışında sağ köşede bulunan konağın yalnız çatısı değil, dış duvarları da çökmüş. Yıkık duvarların oluşturduğu taş yığınlarının arkasından atılan çöpler içinde kendine yiyecek arayan keçiler görünüyor. Konağın salonundayım. Lambanın isi kartal teleği gibi duvarı yukarı doğru karartmış. Duvarların yüzü yer yer çatlamış sıvalarla kaplı. Gübre, saman ve ot kokusu hakim evin içinde. Bir zamanlar şen şakrak sohbetlerin yapıldığı virane ahır olarak kullanılıyor belli ki bugünlerde. Deklanşöre basıyorum. Vizöre yansıyan manzaranın tarifi imkansız. Yalnızlık var, hayata küsmüşlük var. Gün ışığı dahi nazlanıyor odaların içine girerken. Adeta korkuyor sefil viranaden. Uzanıp ellerimden tutası var tek tük kalmış tırabzanların. Hani anlatılacak çok hikayesi var da dinleyeni yok, yalvarır gözlerle bakarak diyor ki, "hele dur bir dinle, akşam güneş batınca sessizliğe mahkum kimsesiz evlerin isyanına kulak vermeden burayı terketme..Kimbilir kaç çocuk bu duvarların içinde dünyaya merhaba demiş, vakti gelince kaç fani hayata veda etmişti? Bilemedim, çok hüzünlendim."
Yonsaklar köyünün duvarlarında dile gelen sessiz isyanları bunlar. Okul bahçesinden gelen çocuk seslerine, düğün dernek sevinçlerine, bayram ziyaretlerinin keyfine, hasattan gelen parayla eve yeni alınan radyo ve televizyon seslerine, akşam olunca avlu sohbetlerine, bakımı çoktan gelmiş traktörlerin homur homur öksürmelerine, Ramazan davulcusunun sahur sevincine, köyün delisine hasret kalmanın acısı, özlemi bunlar.
İnsanların doğduğu şehirden kurtulma telaşıyla yaşlanıp, doğduğu topraklara defnedilme hayalidir bu. Köy özlemidir. Köyünün hasretidir. Bir vakit sevdiceğini terketmenin hüznüdür.
Gün biterken yola düşüyor fotoğraf severler. Köyü makus kaderine terk etmenin yürek sızısıyla arabanın dikiz aynasından son bir bakış fırlatıyorlar yıkık dökük viranelere. Kimbilir belki bir gün tekrar ziyaret edecekler, biliyorlar ki dinleyecek çok hikayeler var Mengen ilçesinin Yonsaklar köyünde..
Kimi geçim derdi yüzünden terketmiş doğup büyüdüğü topraklarını, kimi sulara gömmüş bütün anılarını. Hepsi de başka şehirlerin yolunu tutmuş, belki de bir gün geri geleceğiz demişler de o yüzden tüm evlerin kapıları açık kalmış. Şimdilerde kimseler yok. Sadece rüzgarın uğultusu sarmış.
İnsanların doğduğu şehirden kurtulma telaşıyla yaşlanıp, doğduğu topraklara defnedilme hayalidir bu. Köy özlemidir. Köyünün hasretidir. Bir vakit sevdiceğini terketmenin hüznüdür.
Gün biterken yola düşüyor fotoğraf severler. Köyü makus kaderine terk etmenin yürek sızısıyla arabanın dikiz aynasından son bir bakış fırlatıyorlar yıkık dökük viranelere. Kimbilir belki bir gün tekrar ziyaret edecekler, biliyorlar ki dinleyecek çok hikayeler var Mengen ilçesinin Yonsaklar köyünde..
Kimi geçim derdi yüzünden terketmiş doğup büyüdüğü topraklarını, kimi sulara gömmüş bütün anılarını. Hepsi de başka şehirlerin yolunu tutmuş, belki de bir gün geri geleceğiz demişler de o yüzden tüm evlerin kapıları açık kalmış. Şimdilerde kimseler yok. Sadece rüzgarın uğultusu sarmış.
( Fotoğraflar: Serfi Fotoğrafçılık / Ankara / Serdar - Figen )
Kaynaklar: Mengen.gen.tr / Antoloji.com
0 Yorumlar