GALATA
Bir Adam Düştü O Gün Galata Kulesi'nden..
30 yıldır İstanbul’ da ikamet ederim. Tarih ve kültür başkenti bu rüya şehirde
sanırım bilmediğim lokasyon yoktur diye düşünüyorum. Ta ki Galata efsanesine
kendimi kaptırdığım o güne kadar..
2016 yılında
işimden oldum. Malumunuz ilk günler oldukça keyiflidir. İşte o günlerden
birinde Suna’ nın ( eşim ) Galata Kulesine gidelim teklifini istemeyerek de
olsa kabul etmiştim. Yıllar önce Galata’ya bir kaç kez gitmişliğim, ruhsuz
turist misali birkaç bardak çay içip geri dönmüşlüğüm vardır.
“O” gün..
Güneşli fakat
ayaza çalan o gün bambaşka bir gündü. İşsizliğin verdiği rehavet mi desem,
yönetici ruhumun zulmünden bir türlü kurtulamayan sanatçı ruhum mu depreşti
desem.. Bilemedim.. Vapura atladığımız gibi soluğu Karaköy iskelesinde aldık.
İskeleden bir adım atıp Kuleye doğru yöneldiğimiz işte o anda Galata’nın
efsanevi büyüsü bütün bünyemizi kaplayıvermişti. Birkaç dakika içinde İstanbul’
un keşmekeşi bitmiş, ruhum özgürlüğe yelken açmış, kolumda 20 yıllık hayat
arkadaşım ile istem dışı adımlarımız bizi Galata’ ya götürmeye başlamıştı
bile..
Karaköy’ den
Galata’ ya doğru amansız bir tırmanma serüveninden sonra “O” büyülü yapı
bizi hoş bir reverans ile çoktan karşılamıştı. Tırmanmadan sonra ciğerlerimi
yerine yerleştirirken karşımızda duran muhteşem yapının duvarlarını inceden
inceden süzmeye başlamıştık. Bazen bir bina aslında bir binadan daha
fazlasıdır. “Duvarların dili olsa konuşsa “ sözü bu yüzden vardır. Çünkü
duvarlar ve binalar hiç birimizin bilmediği sırları saklarlar . Zaman zaman
hayal ederim İstanbul’ daki tüm eski binaların duvarlarının dile geldiğini. O
duvarlardan dinlemek isterim en hakiki İstanbul hikayelerini. Galata kulesi tam
bir sır küpüdür. İstanbul’ a tepeden bakar ve kimsenin görmediklerini görür,
bilmediklerini bilir. O hikayelerden biri de şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ ın oğlu
Vedat’ ın hikayesidir. Galata Kulesi, en az iki ayda bir intihar ederdi diye
anılan şairin oğlu Vedat’ın ilk intihar denemesinde henüz 23 yaşında hayata
gözlerini yumduğu yerdir. 6 Haziran 1973’ te kendini kuleden aşağıya
bıraktığında Vedat ve tutamadığında ve kurtaramadığında onu, nasıl bir acı daha
gömmüştür o taş duvarlarına kim bilir? Babanın acısını da yüklenmiş midir
acaba?
6 haziran 1973
"pırıl pırıl bir yaz günüydü
aydınlıktı, güzeldi dünya
bir adam düştü o gün galata kulesinden
kendini bir anda bıraktı boşluğa
ömrünün baharında
bütün umutlarıyla birlikte
paramparça oldu
bir adam düştü galata kulesinden
bu adam benim oğlumdu"
aydınlıktı, güzeldi dünya
bir adam düştü o gün galata kulesinden
kendini bir anda bıraktı boşluğa
ömrünün baharında
bütün umutlarıyla birlikte
paramparça oldu
bir adam düştü galata kulesinden
bu adam benim oğlumdu"
Kule dibinde
Kısa bir kahve molası ile soluklanıverdik. Ortamın gizeminden gaza geldim
sanırım; Galata ile ilgili efsaneleri eşime anlatırken nasıl heyecanlandığımı
bugün dahi anımsarken kendi kendime gülerim.
- İlk
efsanemiz Romalılar dönemine dayanıyor. Roma geleneklerine göre birbirini
gerçekten seven çiftlerin Galata Kulesi’ne ilk kez birlikte çıktıklarında,
onların mutlaka evlenecekleri inanılırmış. İşte bu dönemde yaşayan birbirine
sevdalı iki genç varmış. İkisi de aşklarından yanıp tutuşuyorlar ve gözleri
birbirlerinden başkasını görmüyormuş. Ama gençler ailelerini bir türlü ikna
edememişler evlenmeye. Tek çareleri kalmış Galata Kulesi’ne birlikte
çıkmak. O zamana kadar kavuşamaz denilen ne aşıkları kavuşturmuş kule, ikna
edilemez denilen ne aileler çocuklarının evliliğine razı olmuş. Olsa olsa
Galata Kulesi’ne çıkmak bizi kurtarır demişler. Ama genç adamın içini kemiren
ve sevdiğinin bilmediği bir durumu varmış. Delikanlı daha önce bu kuleye
çıkmış, hem de başka bir kız ile birlikte. O zamanda delikanlı daha toy,
sevmediği bir kızı kandırmak için Galata Kulesi’ne çıkarmış, kandırmışta ama
sonra sevdiği ile karşılaşınca diğer kızlara kapatmış yüreğini ama büyük bir
vicdan rahatsızlığı da var içinde. Gecelerce düşünmüş ama açamamış içini genç
kıza. Sonunda genç kızın ısrarlarına dayanamamış ve bir gece gizlice Galata
Kulesine çıkmışlar. Büyülü bir gecede İstanbul’un muazzam manzarası tüm
ihtişamıyla önlerine serildiğinde tüm kalbiyle kavuşmayı dileyen genç kız artık
umutsuzlukların çözüleceğine inanmış ama genç adamın gözleri hep gölgeli,
hüzünlüymüş. İşte tam o anda gökyüzü delinmiş, karanlık hava şimşeklerle
birlikte aydınlanmış, o güne kadar görülmemiş bir yağmur başlamış. Aşıklar
şaşırmışlar, ne yapacaklarını bilememişler, koşarak kaçmışlar kuleden. Genç
adam gerçekleri kıza anlatmak zorunda hissetmiş ve yolları bir daha birleşmemek
üzere ayrılmış. O günden sonra kuleye çıkan aşıklardan biri daha önce Galata
Kulesi’ne başkasıyla çıktıysa bu tılsımın bozulacağına inanılmaya başlanmış.
Sevenleri
ayırmayın derler, biz de öğlen yemeğinde birbirine aşık bira ve midyeyi ayırmadan
mideye gömdük. Yemek sonrası kırk yıllık rehberlere taş çıkaran ben soluk
almadan bu muhteşem efsanenin bilinmeyenlerinden bahsettim Sunacığıma.
Galata
Kulesi’nin Dünya’nın en eski kulelerinden biri olduğunu, İstanbul’un bir dönem
sık sık yaşanan meşhur yangınlarına ve yüksek şiddetteki depremlerine karşın
600 yıldan fazla bir süre ayakta kalmakta direndiğini, Bizans İmparatoru
Anastasius tarafından 528 yılında Fener Kulesi olarak inşa ettirilen Galata
Kulesi’ nin Unesco tarafından 2013’te Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne dahil
ettirildiğini, Kuleden İstanbul Boğazı’nı ve Haliç’i 360 derece
izlenebildiğini, yüksekliğinin tam olarak 69,90 metre ve duvar kalınlığı 3.75 m
olan Galata Kulesi’ nin işlenmemiş moloz taşından gövdesi hesap edildiğinde
ağırlığının da yaklaşık 10 bin ton olduğunu, Fatih Sultan Mehmet İstanbul’
u aldığında anahtarı kendisine teslim edilen Galata Kulesi’nin tepesindeki
haçlı sivri külahı yıktırdığını anlatırken kaç çay içtiğimizi gelen hesabın
boru gibi olmasından anlamış, çok gülmüştük.
Sohbet sonunda
uzun bir yürüyüşten sonra kendimizi Pera’ da bulduk.
İstanbul’un en
keşmekeş bölgelerinden birinde Pera’da tüm o karmaşanın ve kalabalığın içinde
yapayalnız kendini gösteriyordu Galata Kulesi. Karaköy’den İstiklal caddesine
uzanan her sokağın sonunda bir görünüyor bir kayboluyordu. Dikkatli bakarsanız
Galata Kulesi biraz dertli biraz içli olduğunu farkedersiniz. Sanki eski
günlerine özlemlidir.
Dönüş yolunda
Tünel’ den aşağıya savrulurken Galata Efsanesi tam otuz yıl sonra farketmenin
derin hüznünü yaşadığımı özellikle belirtmek isterim. Kuleyi ziyaret edip
, İstanbul’ a O’nun gözüyle bakmadıkça İstanbul’ un İstanbul olmadığını farkettim.
Anladım ki; O hala Hezarfen’i anar, boğazdan geçen gemilere göz kırpar ve
onca yaşadıklarına rağmen sırtınızı yaslayacağınız çok eski bir sırdaş gibi
sessiz sedasız durur İstanbul’un kalbinde.
Velhasıl, bütün bu hikayelerden sonra Galata Kulesine gidin. Kuleye
çıkın. Her basamakta Hezarfen gelsin aklınıza , Vedat gelsin, yangınlar ,
fırtınalar gelsin. Ha bir de unutmadan sevdiğiniz muhakkak yanınızda olsun.
0 Yorumlar