doktor
Kim Olduğumuzu Hatırladığımızda..
Roof 16' da adına düzenlenen partiye katılmak üzere yola koyuldu. Yazılım mühendisiydi İpek. Bir tomar para kazandığı şirketinde, üzerine bir de terfi almıştı. İş arkadaşları başarısını kutlamak için onun adına parti organize etmişler, heyecanla günün kahramanını bekliyorlardı.
Kutlama yapılacak mekana varmak üzere olan son kavşaktan geri döndü. Gitmedi, gidemedi. Çok uzun zamandır yüreğinin derinliklerinde onu rahatsız eden travmalar vardı. Her türlü iyi imkana sahipti. Lüks bir evi, iyi bir arabası vardı. Arkadaş çevresi de en az kendi gibi başarılı ve şahane bir hayat süren güruhtu.
Eksik olan puzzle' ın parçalarını arıyordu uzun zamandır. Iskaladığı birşeyler vardı, her şeyi on ikiden vurmaya alışmış genç kadının. Konunun uzmanlarından yardım dahi almak istedi. Duyulmasından korktu. Yazılım mühendisi kafayı kırdı desinler istemezdi. Yazdığı kodlamalar ile bir çok firmaya can veren programları ne hikmetse kendinde işe yaramıyordu. Yaşadığı hayatın kodlama şifrelerini çözemiyordu.
Birkaç ay sonra...
Yaşam enerjisinin insan zekası ve anlayışından çok daha zeki ve grift bir işleyişi olduğunu görmek fazla vaktini almadı.
İki yaşına giren çocuklarının doğum günü fotoğrafını göndermişlerdi. Fotoğrafın arkasında şöyle bir not vardı. "Artık bugün çok mutlu bir aileyiz. Teşekkürler Dr. Demir"
Demir, dört yıl önce hastası Suna' nın rahmindeki kanser hücrelerini görmüş, zamanında müdahale ile hastasını kurtarmıştı. Bu başarısı mesleğinde pik yapmasına olanak sağlamıştı. Fotoğrafa baktıkça mutlu oldu. Gurur duydu kendiyle. Doktor olmak için hayatının yarısını feda etmişti. Mezun olduğu gün elindeki egoya uzun süre baktığını hatırladı. Tüm dünyayı katletse kimse onu sorgulayamazdı, doktordu zira kendisi. Vicdani sorumlulukların etkisinde kalsa bile bir süre sonra hissizleşmeye başladığını, ex olan hasta yakınlarının feryatları dahi fısıltıdan öte gidemez olduğunu düşündü. İçkiye de salık vermişti. Yalnızdı. İnsanlar ile iletişim kuramıyor, yaşadığı travmayı doktor olarak kendisi dahi tedavi edemiyordu. Doktor olduktan sonraki hayatını kalan yarısı evi ve hastanesi arasında mekik dokumak ile geçen Demir, çoktan mutsuz mutlular kervanının bir üyesiydi artık..
Birkaç yıl sonra Demir; evrenin tamamen kendimizin bir yansımasından ibaret olduğunu çözdüğünde hayatın kolaylaştığını, içten ve samimi olmanın önemini, evrende yargılama gibi bir otoritenin olmadığını, sistemde yaptığı her şeyin kendisine geri döndüğünü, olaylara ve durumlara verdiği tepkilerin yaşamını belirlediğini, bu evrende olan herşeyin bir bakıma ego ve benlik temeline dayandığını keyifli bir fotoğraf gezisinde farkedecekti..
---
Tüm bu yaşanmışlıkları, hayatın görünmeyen gerçeklerini, büyük bir gizlilikle saklanan insan karakterlerinin hayat hikayelerine geçtiğimiz yıl düzenlediğim fotoğraf gezisinde tanık oldum.
İpek ve Demir ile tanışma fırsatını yağmurlu bir Pazar gezisinde yakaladım. Terkos Gölü ve Karaburun bölgesine fotoğraf temalı keyifli bir gezi planlamıştım. Sabahın erken saatlerinde yola çıkmış, mükellef bir kahvaltı eşliğinde ekip ile sohbete başlamıştık. İpek ve Demir' in sohbete pek katılmadıklarını farkedince " bazıları fotoğraf çekip gidecek gibiler" dediğimde tüm gözlerin kendilerine döndüğüne farkeden ikili çok rahatsız olmuştu. Haklısınız hocam"Bir arkadaşıma bakıp çıkıcam" diyen Demir ekibe sağlam bir kahkaha attırmış, benim de yaptığım patavatsızlığı bertaraf etmişti.
Dikkatli olmam lazımdı. Karşımda; finans, pazarlama, bankacılık, doktor, mühendis gibi konusunda uzman değerli meslek gurubunun dahileri vardı.
Sohbet, tanışma seramonisi ile devam etti. Ekip yaptıkları işlerden bahsediyor, çay ve kahve eşliğinde sakin ve huzur dolu Terkos İlçesindeki sevimli kahvaltı mekanında pek bir eğleniyorduk. Sohbete katılmamakta ısrar eden İpek ve Demir'e yaklaştım. Bir kaç espri, ve daha önceki gezilerimde unutamadığım komik anılarımı anlatarak buzları çözüverdim.
Öğlen yemeği öncesi ilk fotoğraf turumuza start verdik. İpek ve Demir' i benim grubuma aldım. Fotoğraf konusunda bilgilerimi paylaştım. Bir kaç amatör deneyimden sonra her ikisi de ışığı, pozlaması ve hikayesi şahane fotoğraflar çektiler. Hatta bir ara İpek, çektiği fotolardan birkaçını sosyal medyada paylaşmış, gelen "like"lardan yüzünde beliren şirin gülümseme beni çok mutlu etmişti. Demir bir ara sırt çantasından kanyak çıkardı. "Hocam, yeri ve zamanı değil, katılırsanız çok sevinirim" dedi. "Bayılırım yav" diyerek Terkos gölünü tepeden gören bir alanda bardaksız tek şişeden aldığımız yudumların keyfinden olsa gerek daha bir yakınlaştık. Derin mevzulara, kişilik travmalarına, başarılar ve ödüller ile dolu hayatlarında aslında ne kadar yalnız olduklarını şahit oldum.
"Mevzu basit arkadaşlar"aslında dediğimde ikisinin de şaşkın bakışlarının bana yöneldiğini gördüm. Onların bu ülkede, mesleğinde popüler insan olduklarını, her biri farklı ekolden de olsa hepsinin savunduklarının özünde mutlu bir insan olma hayalleri olduğunu, yüksek bir bilinç seviyesinden karanlığa düştüğümüzü, ve kim olduğumuzu unuttuğumuzu, hayatı keşif yolculuğumuzda akıl ile kalbin tek bir doğrultuda olmasını, velhasıl kendimizi tanımadan çıkılan her yolun başkasının yolu olduğunu dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım.
Terkos Gölü'nde balıkçılar ile matrak sohbetler, İpek' in haylaz bir arı ile mücadelesi, Demir' in fotoğraf çekerken küçük bir dalgınlık ile suya düşmesi, İpek' in istemeden kahkaha atması, Demir' in önce bozulup sonra kendisinin de komik durumuna gülmesi neşemize neşe katmıştı.
Öğlen yemeğinde neşesi yerine gelen İpek ve Demir diğer ekip üyelerinin de dikkatini çekmişti. Kadim Karaburun kasabasının meşhur lokantalarından birinde yüksek şahsiyetlerinden mütevellit rakı balık ikilisini masamıza davet ettik. Rakı olur da şarkı olmaz mı? Kafalar güzelleşmiş, tüm ekip adeta keyiften geçmişti.
Bir ara İpek kulağıma, "iyi geldi, haftaya neredeyiz" dediğinde; aslında böylesine değerli insan topluluğunun verdikleri büyük hayat mücadelesinde, küçük mutlulukları ıskaladıklarını farkettim. Travma falan yoktu ortada. Hayatın bize verdiği rolü oynuyorlardı sadece. Öyle ciddi oynuyorlar ki, etrafta olan bitenden bir haberler. Kariyer ve gelecek tutsağı olmuş bu pırıl pırıl gençler. Kelebek misali, ne zaman öleceklerini bilmeden fakat ölme garantisi ile yaşıyorlardı. Kürek mahkumları gibi, sadece kürekle ilgileniyorlar, geminin nereye gittiği hakkında en ufak bir fikirleri dahi yoktu.
Çok istedim fakat şartlar müsait olmadı. İpek ve Demir ile başka geziler yapamadık. Arada bir mesajlaşıyoruz. Her ikisi de iyi. Demir kız arkadaşıyla sık sık yurtdışına çıkıyor, fotoğraflar atıyor. "Zımba gibiyim abi, en kısa zamanda rakı balık yapalım, Özlem ile tanışmanı çok istiyorum. Haa bu arada abi, çok seviyorum seni çok babasın" mesajını ile ağlatmıştı kerata beni.
İpek fotoğraf işine sarmış. Birkaç sergi bile yapmış. Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonunun kıymetli üyesi olduğunu duyunca çok mutlu oldum.
Velhasıl, İpek' in yazdığı şifreler gelecekte ne getirir bilemedim. Fakat bildiğim en iyi hayat şifresini paylaşmak isterim sizinle..
"En küçük bir kaygı duymadan, umarsızca, özgürce hayattan olabildiğince çok keyif almak, her andan değil, olabildiğince çok andan"
Profesyonel Sosyal Etkinlik Fotoğrafçıları / Terkos, Karaburun Gezi Notları
0 Yorumlar