Bisiklet
İstanbul'un Keşfedilmeyi Bekleyen Köyleri
İstanbul…Yahya Kemal Beyatlı' ya inat sana tepeden bakmaya dahi kıyamadığımız aziz İstanbul. Adına
yüzlerce şarkı, binlerce şiir yazılmış rüya şehir. Onur görmeden bile isminin büyüsüne kapılıp aşık olunan kadim şehir. Ömrümüz oldukça gönül tahtımıza keyfince kurulmasından imtina etmeyeceğimiz, sade bir semtini bile sevmenin ömre bedel olduğu efsunlu şehir...
Onu o yapan kendine has ne
kadar çok özelliği var. Binlerce yıllık tarihi, panaromik doyumsuz güzellikte
boğazı, boğazların zengin mücevher görünümlü gerdanlığı anımsatan köprüleri,
Asya-Avrupa arasında tarihi ve kültürel bir bağ oluşturan efsanevi kimliği var.
Bizlere kalan ise bu güzel şehir ile gurur duymak..
Resim yazısı ekle |
Elbette bu güzel
şehirde yaşamaktan gurur duyuyoruz. Zaman zaman trafik çilesinden, anlamsız
kalabalıklardan, adım başı Suriyeli zoraki misafirlerimizden, toplu ulaşım
çilesinden, yeşilin bitip tükenmeye yüz tuttuğu adeta içimizi acıtan
betonlaşmasından sıkıldığımız, bunaldığımız olmuyor değil.
İşte tam bu anda haftasonları İstanbul'dan bir kaç saat de olsa kaçabilmek biz çalışanlar Cuma akşamları kendimize ve ailemize çok sık sorduğumuz soruların başında "yarın nereye kaçsak" cümlesi başı çekiyor. Adapazarı ilimizin yegane güzelliklerini şefkatle sunduğu; Sapanca Göl Kenarı, Maşukiye, Karasu, Geyve, Arifiye ilk tercih dilen mekanlar oluyor. Çatalca, Silivri, Kerpe, Kefken bölgelerine de haftasonu kaçamak yapanların sayısı her geçen gün artıyor.
Bahsettiğim tüm mekanların İstanbul' a uzaklıkları hayli fazla. Yani bu güzide mekanları ziyaret etmek için 2 ile 3 saati göze almak gerekiyor. Kimi vakit bu saatler gözümüzde büyüyor, dönüş trafiğini de hesap ettiğimiz anda maalesef İstanbul' un park ve bahçelerine mahkum hevesimiz kursağımızda kalıyor.
Kalıyor-du.. Kendi adıma konuşayım, çok gezen mi bilir çok okuyan mı deseler dün Barkın Peker ve İhsan Çakın dostlarımın keyifle anlattıkları İstanbul' un bilinmeyen köylerine yaptıkları ziyareti dinledikten sonra sanırım çok gezen bilir demek geliyor içimden..
Dostlarım Türkiye' nin kalburüstü firmalarının üst düzey yöneticileri. Bisikletle yaptıkları gezintilerin hikayelerini dinlemek her zaman hoşuma gitmiştir. Huzurun birşeye sahip olmak değil, birşeylerin içinde olmak felsefisini benimseyen, her zaman takdir ettiğim özgürlükçü, doğasever ve sporcu ruhları onları çoktan özel insanlar yapmıştır bende..
İşte bu gezgin dostlarım yeni maceralara yelken açmak için, dün araçları ile Polonezköy'e vardıktan sonra bisikletlerine binip çevrede kısa bir tur atmak maksatlı pedallara vuruyorlar. Asfalt zeminden devam eden turları bölgenin köylerine vardıklarına çakıl taşlarına dönüşüyor. İşte burada gerçek doğal hayatın, İstanbul stresinden uzaklaşmanın, özgürlüğün doyumsuz tatları başlıyor. Çevreyi keşif maksatlı başlayan bisiklet turu daha önce görmedikleri İstanbul'un sevimli çevre köylerini görme fırsatını yakalıyorlar.
Polonezköy'den başlayan tur sırasıyla Cumhuriyet köyü, Bozhane Köyü, Öyümce köyü, Göllü Köyü ve Paşa Mandıra Köyüne kadar sürüyor. 35 Km'lik bir serüven ile dostlarım olağanüstü güzelliklere tanık oluyorlar. Tezek kokuları ile sadece İstanbul' a bir saat; keşmekeşten, trafikten ve insan kalabalıklarından uzak klasik Anadolu Köylerin görüntüsü bizimkileri mest etmeye fazlasıyla yetiyor.
Serüven nereye varıyor tahmin edemezsiniz. 35km' lik parkur sonrası yol bitiyor. Evet gerçekten yol bitiyor. İstanbul sınırlarındasınız, turluyorsunuz ve bir süre sonra yol bitiyor. Bahsedilen mekan balta girmemiş, insan ayağı değmemiş yerler değil. Bildiğiniz bu macera İstanbul sınırlarında yaşanıyor. Tarifi imkansız bir haz. Bilmeden tanık olunan hemen yanıbaşımızdaki doğal güzellikler.
Yıllarca haftasonu ziyaretlerini fazlaca uzak mekanlara yaptığımızı düşündükçe, insan kaybedilen zaman yüzünden kendine kızamadan edemiyor. Yapmamız gereken elbette ezberleri bozmak. Hayat bir kitaptır ve gezip keşfetmeyenler kendim dahil hep aynı sayfayı okuyor sanırım. Yılda en az bir kez daha önce gitmediğimiz bir yere gitmenin keyfini yaşayan dostlarım dönüş yolunda güzel bir mangal sonrası demli semaver çayı ile kendilerini ödüllendiriyorlar.
Kelime oysa, "Abi orası bozuldu ya" denilmeyen, keşfedilmeyi bekleyen daha nice doğal güzellikleri görmek adına motor demek kafi. Bir kadına aşık olmak misali " bir daha ne zaman göreceğim" diye adlandırılan mekanları süratle keşfetmek sadece "e haydi" ye bakıyor. Saatlerin işlemediği, zamanın adeta durduğu gizli saklı rotalara kendimizi vurmalı; koşuşturmanın olmadığı, telefonların çekmediği, internetin kısıtlı olduğu, yetiştirme, yetişme telaşından uzak, doğayla içiçe, o kadar ki yolu bile olmayan köylerde hişbirşeyi, hiç kimseyi düşünmeden "iyi ki gelmişim buraya" denilecek mekanları ziyaret etmek için neyi bekliyoruz?
E haydi...
Yol bitti videosu :)
0 Yorumlar