Şair
Melankolik Şair Ümit Yaşar Oğuzcan
Biraz kül biraz duman, o benim işte
Kerem
misali yanan o benim işte
İnanma
gözlerine ben ben değilim
Beni
sevdiğin zaman o benim işte..
Ümit
Yaşar Oğuzcan, en önemli şairlerimizden biri. Unutulmaz şiirlerin yazarı.
Aşkın,
beğeninin, hüznün ve anlamın şairi. Ancak aynı zamanda bir babanın
yaşayabileceği en büyük dramlardan birinin de kahramanı.
Dilini
esirgemediği örnekleri de vardır. Ancak Oğuzcan, hep insanların kalbindeki
yaralara tuz basacak dizelerle şiir sevenlere seslenmiştir.
Melankolik
kişiliğiyle tanınan Ümit Yaşar Oğuzcan’ ın yaşamı boyunca 24 kez intihara
teşebbüs ettiği söylenir. Kendi ifadesine göre ise bu sayı üçtür !!
Kendisi
gibi şair olan babası Lütfi Oğuzcan, oğlu Ümit Yaşar’ ın bir intihar
teşebbüsünden sonra şiir bile yazmıştır. 1926 Tarsus doğumlu olan Ümit
Yaşar Oğuzcan 22 yaşındayken Özhan hanım ile evlenir. Bu evlilikten Vedat ve
Lütfi adında iki oğlu olur.
Babalarının
karamsar ruh hali ve melankolik yapısı bu çocuklardan özellikle Vedat’ ı çok
etkiler. Vedat Oğuzcan 17 yaşına geldiğinde, babasına bir ders vermek ister…
Üstelik henüz baharını yaşadığı hayatını ortaya koyarak..
Vedat,
6 Haziran 1973’ te Galata Kulesi’ ne çıkar. Ve kendisini aşağıya bırakır.
Rivayete göre elinde bir not vardır : “ Baba, öyle intihar edilmez,
böyle edilir”
24
kez intihara teşebbüs eden bir babanın maalesef bir kere de başaran oğludur
Vedat Oğuzcan…
Bu
dramın ardından Oğuzcan ailesi hiç dinmeyecek bir acıyla birlikte, Ümit Yaşar
Oğuzcan’ ın dizeleri geriye kalır. Babası Lütfi bey’in kendi intihar teşebbüsü
için yaptığı gibi o da oğlu Vedat için bir şiir yazar:
Galata
Kulesi
6
Haziran 1973
Pırıl
pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı,
güzeldi dünya
Bir
adam düştü o gün Galata Kulesi’nden
Kendini
bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün
baharında
Bütün
umutlarıyla birlikte
Paramparça
oldu
Bu
adam benim oğlumdu…
Gazeteci
Arda Uskan, bir röportajında usta sanatçı Ümit Yaşat Oğuzcan’a sorar:
-“Üçüncü
intiharınız da başarısız olunca neden dördüncüyü denemediniz?”
-“Yaşamdaki olgunlaşma sürecim gelmişti herhalde. Çünkü
çocuklarım vardı”
-
“Oğlunuzun intihar etmesinde sizin bu denemelerinizin etkisi olmuş mudur sizce?”
- “Herhalde…Gitti kendini Galata Kulesi’nden attı. Kestirme
bir yol.”
Ümit
Yaşar belki de tam bir ölüm seviciydi.” Yaşamdan çok ölümü
seviyorum” diyerek bunu sürekli dile getiriyordu. Bu durum
da intiharla sonuçlanıyordu.
Halbuki
onu seven çok insan vardı. Bir dönem onun şiirleriyle, şarkı sözleriyle aşık
olmuş, sevgilisinden ayrılmış, ayrılık acısını yaşamıştı. Ama o nedense tatmin
olmuyordu.
Sonunda
oğlu Vedat’ın ölümü usta şairi iyiden iyiye bitirmişti. Artık Vedat yoktu ve
bir da asla olmayacaktı. Ümit Yaşar o gün çocukluğu boyunca yaşadığı tüm
kazaların etkisini aynı anda hissetti bedeninde. İçinden geçenleri kalbinde
tutamazdı. Bundan sonra yazacakları ölüm ve acı temalı olacaktı. Bugüne kadar
ölüm arzusuyla yaşadığı hayatının geriye kalanını onu yaşarken öldürmüş gibi
yaşayacaktı belli ki..
Ve
tarih 4 Kasım 1984’ü gösterdiğinde nihayet hasretle beklediği ölüme kavuştu
Ümit Yaşar..
Oğlunun
onu cezalandırışı gibi belki de o da yaşayarak kendini cezalandırmıştı.
"Bu
kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansızın gelebilirim. Beni bekliyorsan
uyumamışsan, sevinçten kapında ölebilirim."
Yaşadıkları,
yaşarken hissettikleri ne olursa olsun bugün hala onun şiirleriyle yaşadığımız
gerçeği asla değişmeyecek. Ölmeyi sevse de büyük Üstad...
Ustayı
çok sevilen şiiri ile anmak isterim. Nurlar içinde yatsın..
Unutma
ki,
sen uykusuzluk nedir bilir misin
tırnaklarınla yastığını parçaladın mı
gözlerini tavana dikip
düşündüğün oldu mu bütün gece
ve bütün bir gün
belki gelir ümidiyle bekledin mi hiç
gelmeyince
seni aramayınca
ölesiye ağladın mı
sonra çekilip en koyusuna yalnızlıkların
ona ait ne varsa
bir bir hatırladın mı
sen günden güne erimeyi bilir misin
dev bir ağacın vakarı içinde ölmeyi
bir teselli aramayı
ıssız parklarda, tenha sokaklarda
ve bütün bir şehir uyurken uzaklarda
deli divane yollara düşüp
yaşlanmış bir köpek gibi
eskimiş bir gömlek gibi
atılmışlığını hissettiğin oldu mu
sevmekten
günler geceler boyunca yürümekten
elin ayağın yoruldu mu
sen yalnızlığın acısını bilir misin
unutulmak bir hançer gibi saplandı mı sırtına
içinde kıskançlığın zehirli çiçekleri açtı mı
bütün gururunu çiğneyip
sevdiğinin geçtiği yollarda
bastığı toprakları eğilip öptün mü
sen çaresizlik nedir bilir misin
sen yokluk nedir gördün mü
yanan başını
duvarlara vurup parçalamak geldi mi içinden
sen her gün bin defa öldün mü
böyleyim diye ayıplama beni
bir gün kendimi
sonsuzluğun koynuna bırakırsam
yaralı ve yenik bir asker gibi
darılma
unutma ki
her seven isimsiz bir kahramandır
unutma ki
insan; sevebildiği kadar insandır.
tırnaklarınla yastığını parçaladın mı
gözlerini tavana dikip
düşündüğün oldu mu bütün gece
ve bütün bir gün
belki gelir ümidiyle bekledin mi hiç
gelmeyince
seni aramayınca
ölesiye ağladın mı
sonra çekilip en koyusuna yalnızlıkların
ona ait ne varsa
bir bir hatırladın mı
sen günden güne erimeyi bilir misin
dev bir ağacın vakarı içinde ölmeyi
bir teselli aramayı
ıssız parklarda, tenha sokaklarda
ve bütün bir şehir uyurken uzaklarda
deli divane yollara düşüp
yaşlanmış bir köpek gibi
eskimiş bir gömlek gibi
atılmışlığını hissettiğin oldu mu
sevmekten
günler geceler boyunca yürümekten
elin ayağın yoruldu mu
sen yalnızlığın acısını bilir misin
unutulmak bir hançer gibi saplandı mı sırtına
içinde kıskançlığın zehirli çiçekleri açtı mı
bütün gururunu çiğneyip
sevdiğinin geçtiği yollarda
bastığı toprakları eğilip öptün mü
sen çaresizlik nedir bilir misin
sen yokluk nedir gördün mü
yanan başını
duvarlara vurup parçalamak geldi mi içinden
sen her gün bin defa öldün mü
böyleyim diye ayıplama beni
bir gün kendimi
sonsuzluğun koynuna bırakırsam
yaralı ve yenik bir asker gibi
darılma
unutma ki
her seven isimsiz bir kahramandır
unutma ki
insan; sevebildiği kadar insandır.
0 Yorumlar