ada
ADAYA MEKTUPLAR -2
Ethan, Dikran ve Kemal,
Üç arkadaştılar.
Adanın dağ gibi delikanlıları,
Güz mevsiminin alaca karanlığında,
Rezil bir rüzgar yüzünden,
Tohum misali savruldular.
........
Ada'da
bayram arifesiydi. Kemal, babasına nasıl söyleyeceğini bilemedi, dört dolandı, kalbi yerinden çıkacak
gibi oldu. Annesi Semiha hanımdan
aldığı cesaretle bir koşu
Necmi beyin üst
kattaki atölyesine
giriverdi.
- Baba kolay gelsin. Maşallah bayram seyran demiyon, çalışıyon.
Yüzü mendirek misali kızardı.
- Çıkar ağzındaki baklayı. Ne deyiceksen de oğlum.
- Babam, Adanın harbi adamı. Esnafın hası. Malum nasipse sabaha
bayram namazı kılacağız.
- Kılacağız tabi oğlum, inşallah.
- Derim ki baba, can arkadaşlarım Ethan ve Dikran' da namaza gelseler. Merak salmışlar da..
- Şaşırma oğlum,
ne işi var
gayrimüslümün camide?
Uzun bir sessizlik oldu. Oğlunun hayal kırıklığına dayanamayan Necmi bey;
-İcat çıkarma oğlum başıma. Esnafa rezil olmak var işin sonunda.
diyerek gönül almak istedi. İstediği
olmadı,şaşırmıştı Kemal, kırılmıştı, zor olacaktı fakat hayır cevabı
alacağını hesaba katmamıştı. Üç kafadar Limanda buluşup durum değerlendirmesi
yaptılar.
Moraller bozulmuş, çocuk akılları ile
Necmi beyin neden "hayır"
dediğine
anlam verememişlerdi.
Üç çocuğun kutsal bir mekanda olmasından daha doğal ne
olabilirdi ki? Bilemediler..
Ama kararlıydılar.
Ertesi sabah Ada'da bir tarih yazılacak, yaşları On olan üç çocuk
Ada halkına
insanlık
dersi veren o meşhur
planı uygulayacaktı.
Kemal sabah babasını yolda atlatıp, Ethan ve Dikran'ı alıp camiye girecek, şaşkın bakışlara
aldırmadan,
kafaları dik
ahaliye selam verecekti. Kızgınlık ve şaşkınlığın tavan yaptığı ortamı cami imamı
Selim bey yumuşatacak,
hem de kallavisinden, üç kafadarı en ön saflara buyur edecekti. Namaz sonunda
biraz mahcup olmuş Ada
ahalisi çocuklara
sarılacak,
geleneksel bayramlaşma
seremonisi ilk kez o gün değişecek, çocuklar ilk sıraya girecekti. Çocuklar başarmıştı. Zaman ve mekan insanları ayıramazdı, en mühimi dostlukları
ayırmamalıydı.
Hiç ayrılmadılar. Ta ki “O” güne kadar…
Sekiz yıl boyunca yedikleri içtikleri ayrı gitmedi. Onsekizlik
delikanlılar Yorgo'nun meyhanesinde arada bir demlenir eski günleri
anardı.
Zamanı ziyadesiyle gelmiş üç
kafadar artık aşık oluyor, seviyorlardı.
O akşamların birinde Dikran pek keyifsizdi. Masada
neşe
yok, sükunet
vardı.
Emekli defterdar Hasan beyin kızı Güniz'e vurulmuştu.
Hasan bey fena aksi, kızına çok düşkün bir muhteremdi. Aşkları duyulacak olursa o güzelim roman bir daha açılmamak üzere kapatılabilirdi. Acilinden bir plan yapıldı.
Dikran, Güniz’i kaçıracak
Suadiye'de ikamet eden Ani teyzesinde yaşayacaklardı. İstanbul'da okuyacaklar, mezun
olur olmaz, çalışacaklar,
birikimleri ile Ada'nın manzarası bol tepelerinde küçük bir ev alacaklardı.
Çoluk çocuğa karışacak,
çocuklarına Ethan ve Kemal ismini vereceklerdi.
Farkında
değillerdi.
Dört
dubleden sonra umutsuz ve öksüz hayallere dalmışlardı. Biraz da alkolün etkisiyle gençlik
hayallerinin sınırı olamazdı.
Ada'nın en sevilen esnafı Bakkal Mehmet amcaya durumu izah edip
olur istediler. Şiddetle
karşı gelen Mehmet amca, önce tahsillerini bitirmelerini söyledi. “Eli ekmek tutmayan bir delikanlı değil kız,
evine bir şişe süt alamaz” dedi.
Güldüler, Mehmet amca bu sözleri söylerken Ethan, Dikran ve Kemal’in
Ada efsanelerini hesaba katmamıştı. Ve fakat yıllar sonra Mehmet amca haklı
çıkacaktı.
Ada'nın inatçı üç kafadarı yine bildiklerini okudular. Zira, aşk imkansız olan her şeyi mümkün kılardı.
Serin bir bahar şafağında Güniz'i
evinden alıp,
kiraladıkları bir tekne ile soluğu Ani teyzenin evinde aldılar. Durumdan habersiz ihtiyar kadın, ne
yapacağını bilemedi, birbirini sevmiş gençlere
yuvasının en güzel odasını hazırlayıverdi.
Kızını kaybetmeyi yediremeyen
Hasan bey, Dikran’ ın ailesine tabir oysa hayatı zindan ettiği birkaç yıl içinde bizim gençler
İstanbul’un muhtelif üniversitelerinde öğrenim görmeye başlamışlardı. Her akşam
Galata meyhanelerinde buluşuyor, yaşadıkları hülyanın etkisiyle kaldırılan her
kadehe ayrı bir temenni yüklüyorlardı. Temennilerin birisi de acilen evlilik
hazırlıklarının yapılmasıydı. Evli talebe olamaz mıydı? Elbette olurdu, seven
yürek engel tanımazdı.
Dikran’ın babası Artin bey giden oğluna mı üzülsün, kendisine kızan
Ada ahalisinin alışverişi kesmesinden mütevellit kapanan Nalbur dükkanına mı
yansın bilemedi. Yorgun kalbi yağmurlu bir Nisan gecesinde duruverdi.
Yıllar önce bir bayram namazında camide saf tutan Dikran, Ethan ve
Kemal, bu defa Artin beyin cenazesinde yine bir kutsal mekanda Ermeni
Kilisesinde bir araya gelecekler, bu kez o bildik inatlarının aksine,
yüzlerinde zafer değil, çok derin pişmanlık duygusu hakim olacaktı.
Dikran yıkılmıştı. Aylarca kendini toparlayamadı. Okula gitmiyor,
babasının ölümünden kendisini sorumlu tutuyordu. Bir de üstüne annesi ile arası
açılmıştı. Bir sevgili uğruna hayatı boyunca değer verdiği biricik ailesini
kaybediyordu. Tüm bu olan bitene değer miydi muhasebesini yaptığı günlerden
birinde Güniz ile kavga etmişler, okulu bırakıp Ada’ya annesinin yanına dönmek
istediğini söylediği gecenin sabahında Güniz ilk vapur ile Ada’ya ailesinin
yanına dönmüştü.
Kemal ve Ethan okullarını bitirip kadim memleketin ücra
köşelerinde askerlik görevlerini icra ettiği yıllardı. Dikran’dan haber
alamayan askerlere günler ve geceler zindan oluyordu. Yaşanılan her ıstırabın
büyük ortağıydılar. İlk defa yanılmışlardı. Keşke geri alınan saatler değil de
yıllar olsaydı. Bakkal Mehmet amca haklıydı. Yolun bundan sonrasına “keşke”lerle
devam edeceklerdi.
Güniz’i de kaybeden Dikran için hayat bundan sonra çekilmez hal
alacak, soğuk bir kış gecesi sabahlara kadar Moda sahilinde gezdiği günün
ertesi zatürre olup, günlerce yemeden içmeden kesilen, buna mukabil ciğerleri
su toplayan genç adam hayata veda ettiği son akşam ağzından çıkan son kelimenin
“affet Güniz” olduğunu hemşireler söyleyecekti.
…..
Bu satırları İdealtepe sahilinde Ada manzaralı evimin terasından
yazıyorum. Biraz sonra oğlanın mezuniyetine gideceğiz. İki duble yuvarladım az
önce biri bizi yarı yolda bırakan Dikran’a, diğeri binlerce kilometre uzaktaki
dostum Ethan’a..
Can Yücel’in sözü geldi aklıma, “özür dilemek değil, affet beni
diye haykırmak istemekmiş pişman olmak”. Maalesef pişman olduğumda anladım. Şimdi
Ada’ya haykırsam ne yazar. Affet beni can dostum, affet bizi. Bir gençlik
hayali böyle bitmemeliydi. Nefesi yetmeyen ile dipte hazine aranmazmış. Aşkın
ibadetini bilmeyene bayram bağışlanmazmış. Bir bayram namazında nasıl da
eğlenmiştik oysa.
Güniz’in ikinci kızı olmuş. Mesut bahtiyarmış. Her yıl Ada’nın en
güzel manzaralı yerindeki aile mezarlığını seni ziyaret ediyor bilebilsen keşke.
Galata’daki son buluşmamızda demiştin, annelik çok yakışacak sana, öyle de
oldu. Anne, annenin halinden anlıyor zaar, senin de anneni ziyareti eksik
etmiyor. Yukarılardan bir yerden görüversen keşke.
Velhasıl bugün de seni andım Dikran. Emin ol İhmal etmiyorum. Yüreğimin
derinliklerinde acıyı ve sonsuz pişmanlığı yaşıyorum. Çok geceler seni sayıkladığımı
söylüyor Şükran. Haa bu arada bağışla söylemedim. Şükran eşim. Dünya güzeli. Aslan
gibi bir oğlan çocuğu verdi bana. Eksik olmasın. Adını Dikran koyalım istedik,
malum yasa tasa izin vermedi. Biz de Dorukhan dedik oğluma. Seni hatırlatıyor
bana.
Hoşçakal dostum..
Seni çok özlüyorum…
Kemal,
28 Yorumlar
Olay gerçekten yaşanmış mı merak ettim :)
YanıtlaSilHayır kurgu İnci hn. Bir cep hikayesi.
SilSelamlarımla..
Hikaye güzeldi. Bu tarz yaşanmışlıklar pişmanlıklar hep olmuştur. Hikayeyi anlatış şekli de önemli. Bu hikayenin güzel tarafı bizzat ekibin içinde yer alan , birinci ağızdan yani Kemal'in anlatışı olmuş .
YanıtlaSilTeşekkür ederim Hakan bey. Eksik olmayın değer kattınız.
SilDikran için gözlerim yaşardı. Hem aşkını hem ailesini hem hayatını kaybetmesi çok dokunaklı. Bu yaşa gelince düşünüyorsunuz tabi, bu gençlik aşkları için herşeye değer mi? İşte.. o yaşlarda değer gibi geliyor, sonra geriye bakınca keşkeler oluyor.
YanıtlaSilGençlik aşklarının hazzı inanılmaz güzel. Fakat kırk yıllık ailenizi kaybetmeden yaşamak daha güzel. Hem de Akıllıca ;)
SilÇok teşekkür ederim Mehtap hanım her zaman ki gibi yorumlarınızla kıymet kattınız
Ah gençlik ne de güzeldik aşkın hayali az daha klı başındalık eklenebilse gençliğe herkes için bir minik doz ;) öykü güzeldi
YanıtlaSilNe güzel dediniz bu aşklara bir de aklı selim eklenebilse. Gençler hülyalar içinde kaybolup gitmese. Kendi ailesini ve değerlerini ikinci plana atmadan aşkını yaşayabilse. Acaba başaran var mıdır?
SilTeşekkür ederim vakit ayırıp yorum yapmışsınız. Eksik olmayın ..
Selam ve sevgilerimle
Yine çok güzel ama sonu hüzünle biten bir hikaye, kalemine sağlık Taner Abicim...
YanıtlaSilTahsincim çok teşekkür ederim evet yine hüzün var. Suna ablan da şikayetçi. Artık mutlu son istiyorum, ağlamaktan yoruldum diyor. Bakalım Tahsin gelecek günler ne gösterecek.
Silnostaljik tadı olan bir öyküydü, sevdim, çok eskiden yazılmış gibi sanki. 50 yıl önce yazılmış gibi duruyoo :) ada öykülerinin devamını bekleriiiz. "nalbur dükkanına" olcek :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, vakit ayırıp okuyup yorum yapmışsınız. dikkatinize ayrıca hayranım.
SilSelam ve sevgilerimle
çok güzel bir öykü. Gerçek gibi okudum
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Çokça mutlu oldum beğendiğinize ...
SilEksik olmayın.
Selam ve sevgilerimle
O kadar güzeldi ki... Can Yücel'den yapılan alıntı içime işledi.
YanıtlaSilTeşekkür ederim beğendiğinize çok sevindim, eksik olmayın vakit ayırıp okumuşsunuz..
YanıtlaSilEski zamanları çağrıştıran güzel bir hikaye olmuş bu Taner Bey. Emeğinize sağlık. Keyifle okudum. :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim Gülhan hn, beğendiğinize çok sevindim. Eksik olmayın .
SilÇok güzel olmuş gerçekten..gerçek bir olay gibi sahiciydi..
YanıtlaSilSevda hn çok teşekkür ederim, çok zarifsiniz..
SilSelamlarımla,
Çok dolu dolu ve güzel betimlemeler içeren bir kurgu olmuş. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilÇok memnun oldum beğendiğinize. Eksik olmayın, keyifle kalın İnci hn..
Silne kadar duygu yüklü ve anlamlı bir hikaye
YanıtlaSilÇok güzel bir kaleminiz var
belki de bu hikayeler bir gün kitap olur
Bloğunuzu keşfetmek güzel olacak
Çok zarif yorumlarınız için teşekkür ediyorum. Gerçekten memnun oldum beğendiğinize sevgili Mavi anne..Eksik olmayın, selamlarımla.
SilBöyle hoş blog'ları seviyorum :)
YanıtlaSilBu uzun öykü için sonra tekrar uğrayacağım
Ben de beklerim blog'uma, sevgiler... :)
Mert bey hoş geldiniz. Yazar ve senarist üstaddan keyif dolu yorum.. Çok memnun oldum, teşekkür ediyorum. Eksik olmayın. Takipçinizim...
SilSelamlarımla
Cok güzel duygu dolu bir hikaye. On yil adalarda yasadim cocuklugumun yazlari da cesitli adalarda gecti. Farkli duygularla okudum. Bu kurgu da olsa buna bbenzer cok olay yasandi 😊
YanıtlaSilTeşekkür ederim Derya hanım kıymet verdiniz, eksik olmayın. Her Yaz sevgili ailem ile klasik Ada turları yaparız. Dönüşte Ada vapurunda, bu nadide yerlerde yaşanmışlıkları hayal eder dururum. Bunları kaleme almak istedim. Serinin ikinci yazısı bu. Fırsat oldukça yazacağım. Kurgu da olsa, sizin de dediğiniz gibi benzer hüzünlü hayat hikayeleri yaşanmıs olsa gerek. Sağlıcakla, selamlar...
Sil