Ethan, Dikran ve Kemal,
Üç arkadaştılar.
Adanın dağ gibi delikanlıları,
Güz mevsiminin alaca karanlığında,
Rezil bir rüzgar yüzünden,
Tohum misali savruldular.

........

Ada'da bayram arifesiydi. Kemal, babasına nasıl söyleyeceğini bilemedi, dört dolandı, kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. Annesi Semiha hanımdan aldığı cesaretle bir koşu Necmi beyin üst kattaki atölyesine giriverdi.
- Baba kolay gelsin. Maşallah bayram seyran demiyon, çalışıyon. 
Yüzü mendirek misali kızardı.
- Çıkar ağzındaki baklayı. Ne deyiceksen de oğlum.
- Babam, Adanın harbi adamı. Esnafın hası. Malum nasipse sabaha bayram namazı kılacağız.
- Kılacağız tabi oğlum, inşallah.
- Derim ki baba, can arkadaşlarım Ethan ve Dikran' da namaza gelseler. Merak salmışlar da..
- Şaşırma oğlum, ne işi var gayrimüslümün camide?
Uzun bir sessizlik oldu. Oğlunun hayal kırıklığına dayanamayan Necmi bey;
-İcat çıkarma oğlum başıma. Esnafa rezil olmak var işin sonunda. 

diyerek gönül almak istedi. İstediği olmadı,şaşırmıştı Kemal, kırılmıştı, zor olacaktı fakat hayır cevabı alacağını hesaba katmamıştı. Üç kafadar Limanda buluşup durum değerlendirmesi yaptılar. Moraller bozulmuş, çocuk akılları ile Necmi beyin neden "hayır" dediğine anlam verememişlerdi. Üç çocuğun kutsal bir mekanda olmasından daha doğal ne olabilirdi ki? Bilemediler.. 

Ama kararlıydılar. 

Ertesi sabah Ada'da bir tarih yazılacak, yaşları On olan üç çocuk Ada halkına insanlık dersi veren o meşhur planı uygulayacaktı. Kemal sabah babasını yolda atlatıp, Ethan ve Dikran'ı alıp camiye girecek, şaşkın bakışlara aldırmadan, kafaları dik ahaliye selam verecekti. Kızgınlık ve şaşkınlığın tavan yaptığı ortamı cami imamı Selim bey yumuşatacak, hem de kallavisinden, üç kafadarı en ön saflara buyur edecekti. Namaz sonunda biraz mahcup olmuş Ada ahalisi çocuklara sarılacak, geleneksel bayramlaşma seremonisi ilk kez o gün değişecek, çocuklar ilk sıraya girecekti. Çocuklar başarmıştı. Zaman ve mekan insanları ayıramazdı, en mühimi dostlukları ayırmamalıydı.

Hiç ayrılmadılar. Ta ki “O” güne kadar…

ADALAR MANZARASI


Sekiz yıl boyunca yedikleri içtikleri ayrı gitmedi. Onsekizlik delikanlılar Yorgo'nun meyhanesinde arada bir demlenir eski günleri anardı. 

Zamanı ziyadesiyle gelmiş üç kafadar artık aşık oluyor, seviyorlardı. 

O akşamların birinde Dikran pek keyifsizdi. Masada neşe yok, sükunet vardı. Emekli defterdar Hasan beyin kızı Güniz'e vurulmuştu. Hasan bey fena aksi, kızına çok düşkün bir muhteremdi. Aşkları duyulacak olursa o güzelim roman bir daha açılmamak üzere kapatılabilirdi. Acilinden bir plan yapıldı. Dikran, Güniz’i kaçıracak Suadiye'de ikamet eden Ani teyzesinde yaşayacaklardı. İstanbul'da okuyacaklar, mezun olur olmaz, çalışacaklar, birikimleri ile Ada'nın manzarası bol tepelerinde küçük bir ev alacaklardı. Çoluk çocuğa karışacak, çocuklarına Ethan ve Kemal ismini vereceklerdi. Farkında değillerdi. Dört dubleden sonra umutsuz ve öksüz hayallere dalmışlardı. Biraz da alkolün etkisiyle gençlik hayallerinin sınırı olamazdı.

Ada'nın en sevilen esnafı Bakkal Mehmet amcaya durumu izah edip olur istediler. Şiddetle karşı gelen Mehmet amca, önce tahsillerini bitirmelerini söyledi. “Eli ekmek tutmayan bir delikanlı değil kız, evine bir şişe süt alamaz” dedi.

Güldüler, Mehmet amca bu sözleri söylerken Ethan, Dikran ve Kemal’in Ada efsanelerini hesaba katmamıştı. Ve fakat yıllar sonra Mehmet amca haklı çıkacaktı.

Ada'nın inatçı üç kafadarı yine bildiklerini okudular. Zira, aşk imkansız olan her şeyi mümkün kılardı. Serin bir bahar şafağında Güniz'i evinden alıp, kiraladıkları bir tekne ile soluğu Ani teyzenin evinde aldılar. Durumdan habersiz ihtiyar kadın, ne yapacağını bilemedi, birbirini sevmiş gençlere yuvasının en güzel odasını hazırlayıverdi.

Kızını kaybetmeyi yediremeyen Hasan bey, Dikran’ ın ailesine tabir oysa hayatı zindan ettiği birkaç yıl içinde bizim gençler İstanbul’un muhtelif üniversitelerinde öğrenim görmeye başlamışlardı. Her akşam Galata meyhanelerinde buluşuyor, yaşadıkları hülyanın etkisiyle kaldırılan her kadehe ayrı bir temenni yüklüyorlardı. Temennilerin birisi de acilen evlilik hazırlıklarının yapılmasıydı. Evli talebe olamaz mıydı? Elbette olurdu, seven yürek engel tanımazdı.

Dikran’ın babası Artin bey giden oğluna mı üzülsün, kendisine kızan Ada ahalisinin alışverişi kesmesinden mütevellit kapanan Nalbur dükkanına mı yansın bilemedi. Yorgun kalbi yağmurlu bir Nisan gecesinde duruverdi.

Yıllar önce bir bayram namazında camide saf tutan Dikran, Ethan ve Kemal, bu defa Artin beyin cenazesinde yine bir kutsal mekanda Ermeni Kilisesinde bir araya gelecekler, bu kez o bildik inatlarının aksine, yüzlerinde zafer değil, çok derin pişmanlık duygusu hakim olacaktı.

Dikran yıkılmıştı. Aylarca kendini toparlayamadı. Okula gitmiyor, babasının ölümünden kendisini sorumlu tutuyordu. Bir de üstüne annesi ile arası açılmıştı. Bir sevgili uğruna hayatı boyunca değer verdiği biricik ailesini kaybediyordu. Tüm bu olan bitene değer miydi muhasebesini yaptığı günlerden birinde Güniz ile kavga etmişler, okulu bırakıp Ada’ya annesinin yanına dönmek istediğini söylediği gecenin sabahında Güniz ilk vapur ile Ada’ya ailesinin yanına dönmüştü.

Kemal ve Ethan okullarını bitirip kadim memleketin ücra köşelerinde askerlik görevlerini icra ettiği yıllardı. Dikran’dan haber alamayan askerlere günler ve geceler zindan oluyordu. Yaşanılan her ıstırabın büyük ortağıydılar. İlk defa yanılmışlardı. Keşke geri alınan saatler değil de yıllar olsaydı. Bakkal Mehmet amca haklıydı. Yolun bundan sonrasına “keşke”lerle devam edeceklerdi.

Güniz’i de kaybeden Dikran için hayat bundan sonra çekilmez hal alacak, soğuk bir kış gecesi sabahlara kadar Moda sahilinde gezdiği günün ertesi zatürre olup, günlerce yemeden içmeden kesilen, buna mukabil ciğerleri su toplayan genç adam hayata veda ettiği son akşam ağzından çıkan son kelimenin “affet Güniz” olduğunu hemşireler söyleyecekti.

…..

Bu satırları İdealtepe sahilinde Ada manzaralı evimin terasından yazıyorum. Biraz sonra oğlanın mezuniyetine gideceğiz. İki duble yuvarladım az önce biri bizi yarı yolda bırakan Dikran’a, diğeri binlerce kilometre uzaktaki dostum Ethan’a..

Can Yücel’in sözü geldi aklıma, “özür dilemek değil, affet beni diye haykırmak istemekmiş pişman olmak”. Maalesef pişman olduğumda anladım. Şimdi Ada’ya haykırsam ne yazar. Affet beni can dostum, affet bizi. Bir gençlik hayali böyle bitmemeliydi. Nefesi yetmeyen ile dipte hazine aranmazmış. Aşkın ibadetini bilmeyene bayram bağışlanmazmış. Bir bayram namazında nasıl da eğlenmiştik oysa.

Güniz’in ikinci kızı olmuş. Mesut bahtiyarmış. Her yıl Ada’nın en güzel manzaralı yerindeki aile mezarlığını seni ziyaret ediyor bilebilsen keşke. Galata’daki son buluşmamızda demiştin, annelik çok yakışacak sana, öyle de oldu. Anne, annenin halinden anlıyor zaar, senin de anneni ziyareti eksik etmiyor. Yukarılardan bir yerden görüversen keşke.

Velhasıl bugün de seni andım Dikran. Emin ol İhmal etmiyorum. Yüreğimin derinliklerinde acıyı ve sonsuz pişmanlığı yaşıyorum. Çok geceler seni sayıkladığımı söylüyor Şükran. Haa bu arada bağışla söylemedim. Şükran eşim. Dünya güzeli. Aslan gibi bir oğlan çocuğu verdi bana. Eksik olmasın. Adını Dikran koyalım istedik, malum yasa tasa izin vermedi. Biz de Dorukhan dedik oğluma. Seni hatırlatıyor bana.

Hoşçakal dostum..

Seni çok özlüyorum…

Kemal,

28 Yorumlar

  1. Olay gerçekten yaşanmış mı merak ettim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır kurgu İnci hn. Bir cep hikayesi.
      Selamlarımla..

      Sil
  2. Hikaye güzeldi. Bu tarz yaşanmışlıklar pişmanlıklar hep olmuştur. Hikayeyi anlatış şekli de önemli. Bu hikayenin güzel tarafı bizzat ekibin içinde yer alan , birinci ağızdan yani Kemal'in anlatışı olmuş .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Hakan bey. Eksik olmayın değer kattınız.

      Sil
  3. Dikran için gözlerim yaşardı. Hem aşkını hem ailesini hem hayatını kaybetmesi çok dokunaklı. Bu yaşa gelince düşünüyorsunuz tabi, bu gençlik aşkları için herşeye değer mi? İşte.. o yaşlarda değer gibi geliyor, sonra geriye bakınca keşkeler oluyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gençlik aşklarının hazzı inanılmaz güzel. Fakat kırk yıllık ailenizi kaybetmeden yaşamak daha güzel. Hem de Akıllıca ;)
      Çok teşekkür ederim Mehtap hanım her zaman ki gibi yorumlarınızla kıymet kattınız

      Sil
  4. Ah gençlik ne de güzeldik aşkın hayali az daha klı başındalık eklenebilse gençliğe herkes için bir minik doz ;) öykü güzeldi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel dediniz bu aşklara bir de aklı selim eklenebilse. Gençler hülyalar içinde kaybolup gitmese. Kendi ailesini ve değerlerini ikinci plana atmadan aşkını yaşayabilse. Acaba başaran var mıdır?
      Teşekkür ederim vakit ayırıp yorum yapmışsınız. Eksik olmayın ..
      Selam ve sevgilerimle

      Sil
  5. Yine çok güzel ama sonu hüzünle biten bir hikaye, kalemine sağlık Taner Abicim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tahsincim çok teşekkür ederim evet yine hüzün var. Suna ablan da şikayetçi. Artık mutlu son istiyorum, ağlamaktan yoruldum diyor. Bakalım Tahsin gelecek günler ne gösterecek.

      Sil
  6. nostaljik tadı olan bir öyküydü, sevdim, çok eskiden yazılmış gibi sanki. 50 yıl önce yazılmış gibi duruyoo :) ada öykülerinin devamını bekleriiiz. "nalbur dükkanına" olcek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, vakit ayırıp okuyup yorum yapmışsınız. dikkatinize ayrıca hayranım.
      Selam ve sevgilerimle

      Sil
  7. çok güzel bir öykü. Gerçek gibi okudum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Çokça mutlu oldum beğendiğinize ...
      Eksik olmayın.
      Selam ve sevgilerimle

      Sil
  8. O kadar güzeldi ki... Can Yücel'den yapılan alıntı içime işledi.

    YanıtlaSil
  9. Teşekkür ederim beğendiğinize çok sevindim, eksik olmayın vakit ayırıp okumuşsunuz..

    YanıtlaSil
  10. Eski zamanları çağrıştıran güzel bir hikaye olmuş bu Taner Bey. Emeğinize sağlık. Keyifle okudum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Gülhan hn, beğendiğinize çok sevindim. Eksik olmayın .

      Sil
  11. Çok güzel olmuş gerçekten..gerçek bir olay gibi sahiciydi..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevda hn çok teşekkür ederim, çok zarifsiniz..
      Selamlarımla,

      Sil
  12. Çok dolu dolu ve güzel betimlemeler içeren bir kurgu olmuş. Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok memnun oldum beğendiğinize. Eksik olmayın, keyifle kalın İnci hn..

      Sil
  13. ne kadar duygu yüklü ve anlamlı bir hikaye
    Çok güzel bir kaleminiz var
    belki de bu hikayeler bir gün kitap olur
    Bloğunuzu keşfetmek güzel olacak

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok zarif yorumlarınız için teşekkür ediyorum. Gerçekten memnun oldum beğendiğinize sevgili Mavi anne..Eksik olmayın, selamlarımla.

      Sil
  14. Böyle hoş blog'ları seviyorum :)
    Bu uzun öykü için sonra tekrar uğrayacağım
    Ben de beklerim blog'uma, sevgiler... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mert bey hoş geldiniz. Yazar ve senarist üstaddan keyif dolu yorum.. Çok memnun oldum, teşekkür ediyorum. Eksik olmayın. Takipçinizim...
      Selamlarımla

      Sil
  15. Cok güzel duygu dolu bir hikaye. On yil adalarda yasadim cocuklugumun yazlari da cesitli adalarda gecti. Farkli duygularla okudum. Bu kurgu da olsa buna bbenzer cok olay yasandi 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Derya hanım kıymet verdiniz, eksik olmayın. Her Yaz sevgili ailem ile klasik Ada turları yaparız. Dönüşte Ada vapurunda, bu nadide yerlerde yaşanmışlıkları hayal eder dururum. Bunları kaleme almak istedim. Serinin ikinci yazısı bu. Fırsat oldukça yazacağım. Kurgu da olsa, sizin de dediğiniz gibi benzer hüzünlü hayat hikayeleri yaşanmıs olsa gerek. Sağlıcakla, selamlar...

      Sil