Çocukluk ve gençlik yıllarım,
On kardeşin yedi numarasıyım,
Benim hatıralarım..

Her sabah 7'de annemin yorgun sesi ile uyandığım günlerden biriydi. Zekiye hanım her sabah 5 de uyanır, kömürlükten ikinci kata çıkardığı odun ve kömür ile sobayı yakar, okula ve işine gidecek tayfa için geceden içi geçmiş, soğumaya yüz tutmuş evi ısıtırdı. Ayaza çalan Ankara gecelerinin sabah soğuğu insanın kemiklerini zonklatır, bu yüzden vefakar anneler evlerde sobaları erkenden tutuştururdu. Soğuk, fakat evleri ve insanı sıcak Ankara sabahlarını hatırladıkça içimi her vakit sonsuz bir hüzün kaplar.

Altı kardeş okul için, iki minnak evde yaramazlık yapmak için, kalan ikisi işe gitmek için 60 m2 iki oda bir salon memur evinde bir o tarafa bir bu tarafa koşuştururdu. Çok gülerdim bu halimize, komik anlardı. Babam Nevzat bey, sabah altıda kalkar, o çok sevdiği aç karnına çayını yudumlarken, Birinci markalı sigarasını tüttürürdü. Zaten geceden on iki kişinin oksijeni tükettiği evde babam kalan son temiz havayı da sigaraya boğardı. Çok içtiği sigara yıllar sonra burnundan ve kulaklarından gelen kan ile acillik olmasına neden olacak, ihtiyarım mecburen sigarayı bırakacaktı.

Aysonu olmasından mütevellit zeytin ve peynir bitmiş, köyümüzden gelen tarhana imdada yetişmişti. Sabah sıcak içilen tarhana çorbası, Ankara'nın ayazına adeta zırh olurdu. On iki nüfusun yer sofrasında tencereye salladığı kaşıkların seslerini, fakru zaruret yıllarında dahi mutlu olmasını beceren sofradaki aile bireylerinin geleceğe umutla bakan suratlarını bugün dahi unutmam mümkün değil.

Siyah önlüğüme beyaz yakamı takıp, örme yünden yapılmış hırkamı giyer 4 kilometrelik upuzun okul yoluna koyulurdum. Geçtiğimiz sene eskiyen ve küçülen kabanımı yenileyemeyen, sabahları hırka ile sokak kapısından beni uğurlayan babamın yüzünde gördüğüm sıkıntı ve üzüntüyü anlatmaya kelimeler kafi gelmezdi. 

Gerçekten o yıllar geçim derdi başka dertlere kafayı yormaya dahi fırsat vermezdi. Ziyadesiyle geçinebilmek ciddi dertti. Öyle ki evde biten peynir ve zeytinden sonra beslenme çantası için hazırlanan, Sana yağı sürülmüş iki dilim ekmek öğretmenimin dikkatini çekecek, okul aile birliğinden yardım verilmesini konuşmak maksatlı annemin okula çağrılması için evimize mektup gönderilecekti. Gurur abidesi, annesiz ve babasız büyümüş Zekiye hanım verilen yardımı geri çevirecek, bu yardımın ihtiyacı olan, iki dilim ekmeğe Sana yağı sürmeye dahi imkanı olmayan ailelere verilmesini rica edecekti.  O gün gözümde nasıl da büyümüştü Zekiye hanım. Annelik farklı bir makamdı. Asla şikayet etme müessesi olamaz, başkalarının mutluluğu adına  kendi ömrünü harcamak için sanki mukavele imzalamış varlıklar olarak akıllarımızda yer edeceklerdi.

Öğlen gibi okuldan eve döner, radyo başında haber takip eden babam ile şakalaşırdık. Annem akşam için kalan son un ile Boşnakların meşhur kol böreğini yapardı. Boşnak böreği adeta evde bayram havası estirirdi. Zekiye hanımın börekten bir parça ertesi güne kalsın diye akla gelmedik yerlere sakladığı tepsi, ajanlar tarafından bulunur talan edilirdi. Böreğin kokusunu takipte usta burunlar vardı evimizde. Mutfaktan gelen "Burnunuzun direği kırılsın emi" feryadını duyduğumuzda bilirdik ki böreğin yerinde yeller eserdi. Yiyen gurup kendini şanslı hissederdi. 

Okuldan ve işten dönen ahali ile akşam yemeğine oturulurdu. Yemekte konuşmak yasaktı. Annesiz ve babasız büyütülen babamın imam hatip okumasından sebeptir, mutaassıp büyütülmeye gayret edilen çocuklar olduk. Muhafazakar aileydik. Verilene şükretmeyi asla ihmal etmez, sofraya dua ile oturur, dua ile kalkardık.

Okul tayfası akşamları boş bulduğu yerde ders çalışır, televizyon izleyen diğer ahali ders çalışanlar için sessizliği her vakit muhafaza ederdi. Ders çalışan tayfadan ileride çok başarılı bir doktor bir de Gazetecilik fakültesini kazanan iki kardeşimiz çıkacaktı. Bugün hepsinin ayrı odası olduğu halde ders çalışmamak için türlü bahaneler yaratan çocuklarımız aklıma geldikçe bir garip olurum. Gazeteciliği kazanan ablam, maddi imkansızlıklar yüzünden çalıştırılmak durumunda kalacak, o çok isteği üniversite hayallerine veda edecek, Ziraat Bankası memuru olacaktı. Ve yine maddi imkansızlıklar yüzünden okuyamayan diğer ablamlar yıllar sonra Açıköğretim Fakültelerinde eğitim alacak,  hasret oldukları üniversite diplomalarına kavuşacaklardı. Bugün emekli oldular, aralarında torun sahibi olan bile var. Üniversitelerin çok iyi bölümlerinden mezun olan çocukları var. İmkansızlık diye birşey yoktur, tembel insan vardır sözü bilhassa ablamlar için yazılmıştır desem eksik olmaz.

Bahar geliyor, havalar ısınıyordu. İlkokul beşinci sınıfı bitirdiğim yıldı. Karnelerimizi aldık. Deliler gibi oyun hayalleri kuruyorduk. Gecelere kadar oyun oynayacağız, mümkünse öğlen yemeği için dahi eve girmeyecektik. Zira eve giren üç saat çıkamaz, öğlen uykusu için zorla yatırılırdı. Öğlen uykusu neydi Allah aşkına? Fitil olurduk. Büyümüştük artık. Uyuyan çocuk büyür masalına karnımız toktu artık. Arkadaşlarım ile geçmiş yıllarda tatillerde oynadığımız oyunların devamı ile ilgili planlar yaparken annem kötü haber vermişti. Evet, büyüdüğüme kani olan babam Bursa'da bir akrabamın dondurmacı dükkanında çalışmam için anlaşmıştı. Abim ile birkaç güne yola çıkacaktık. Bu durumu içine sindiremeyen annem Bursa'ya uğurlarken ne çok ağlamıştı. Gurbete çalışmaya gidiyordum. Gurur mu duymalıydım kendimle, arkadaşlarım yaşayacağım harika bir üç ay tatilin sabun misali ellerimden kayıp gittiğine mi yanmalıydım? Bilemedim. Birkaç arkadaşımın duygusal vedası ile yollara düşmüş, gurbete merhaba demek üzere yola koyulmuştum. Son birkez arkama dönüp annemle göz göze geldim. Koşup tekrar sarıldım. Çocuktum, gurbette ne işim vardı çocuk aklımla yorumlayamadım. Benzer bir vedayı gençlik yıllarımda Ankara'yı terkederken yaşayacak, çocukken üç ay sonra ayrıldığım anacığıma ve 19 yaşında terkettiğim kadim memleketim Ankara'ya bir daha geri dönemeyecektim. 

Süratle büyüyor ortaokul ve lise derken gelecek planları arasında gel gitler yaşar olmuştuk. Liseden sonra üniversite kazanamayan erkek kardeşler yavaş yavaş iş hayatına atılıyor, evlilik yaşına gelen ablamlar evlenip bir bir evi terkediyorlardı. Annem ve babam yaşlanıyor, gözleri bir an önce yaşları gelen erkekleri baş göz etme niyeti ile çırpınıyorlardı. Onlardan biri maalesef gerçekleşmişti. Evin altı numarası abim istemediği bir evlilik yapacak, mutsuzluk girdabında kaybolacak, yaşadığı sıkıntılar yüzünden geçtiğimiz Ekim ayında, 49 yaşında hayata veda edecekti. Geriye 19 yaşında delikanlı bir adam ve kadersiz bir eş kalacaktı. Yanlış örülen duvar çökmeye mahkumdu. 

Çok hoş okul anıları biriktirmiştik o vakitler. Cep telefonumuz, internet cefeler yoktu. Sorun yok, bizler bir şekilde birbirimizden haberdar olurduk. Sohbet ederdik, dertlerimizi konuşarak çözerdik. Bugün adeta otomatikleşen parmak hareketleriyle yazılan mesajları o günler biz kağıda yazar, en güzel zarflar ile ulaştırılmak istediğimiz muhtereme postalardık. Biyoloji dersinde üreme konusu anlatılırken utanılır, aruz ölçüsü ezberlerken sapıtırdık. Sınıfımızı görev yaptığı bölüğünden biri sanıp askeri disipline sokmaya çalışan Milli güvenlik hocalarına çaktırmadan çok güler, saygı ve güzel ahlaktan asla taviz vermezdik. Kıymetli insanların yetiştirdiği, güzel çocuklar ve gençlerdik. 

Soğuk Ankara'mda; kömür ve odun kovaları ile yıllardır yaşanan ısınma derdi, anneciğimin belinde ve sırtında korkunç ağrılar çekmesine sebep olmuştu. Asla şikayet etmedi, zira Zekiye hanım 12 nüfuslu ailenin Boşnak, çalışkan, fedakar annesiydi. Yıllar sonra on iki nüfusa bakmanın ağırlığına yorgun kalbi dayanamayacak, bir gece gelen kriz ile henüz Altmış üçünde biricik güneşimizi cennete uğurlayacaktık.

Birkaç yıl sonra naif, memurun mesut kenti Ankaracığıma veda edip İstanbul' a yerleştim. Takip eden yıllar içinde önce annemi, sonra onun yokluğunda eriyip biten babamı kaybetmiştim. Ailemin en değerli varlıklarını kaybederken, kendi ailemin en değerli varlıkları bir bir hayata merhaba diyorlardı. Mesut bir evliliğin meyveleri olan iki kızın babası oluvermiştim. İlk yarısı yenilgi ile biten hayat  maçının ikinci yarısında galip gelmiştim. Ziyadesiyle mutluydum.

Bugünlerde 9 kardeşiz. Anne ve babamız ebedi istirahatgahlarında. Onların yokluğunda nadir de olsa tüm kardeşler toplanmaya gayret ediyoruz. Fotoğraf 9 numaranın düğününden. 10 kardeş geleneğine son veren canım abim ( soldan üçüncü ) düğün gününde şöyle demişti. "Allah bu kardeşleri ayırmasın" Maalesef ilk ayrılan da o oldu.

Ne vakit sofrada yemek bırakılsa, sahip oldukları eşyanın kıymeti bilinmese, geleceklerinin planladığı derslerden kaytardıkları günlerde, teknolojiye olan bağımlılık sinyallerini aldığım anlarda kızlarıma kulaklarında küpe olması için anlattığım anılardı bunlar. Alınacak ne çok dersler var. Bugün dahi hasret, onur ve büyük bir gururla andığım çocukluk ve gençlik hatıralarım...


On Kardeş Koç Ailesi












26 Yorumlar

  1. İnanılmaz hüzünlü bir yaşam öyküsü. Gizli kalmış bir çok hayattan bir kesit aslında. Yoktan var olmanın ve maalesef yokluğa giden, kabul etmekte zorlanmsakta hayatın bir yerde sona ereceğini hatırlatan bir yazı. Gözyaşlarımı tutamadım. Sanıyorum her okuyucuda kendini bu öykünün içinde bulup yaşayacaktır. Yüreğinize sağlık. 👏😢

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Figen hanım. Ne güzel yorumladınız. Beğendiğinize çok sevindim. Zamane çocuklarına, bugünün gençlerine; geçmişte bunlar vardı demek, ellerinde olanın kıymetini bilmeleri açısından hazırlanmış küçük bir yol haritası demek sanırım yanlış olmaz.
      Keyifle kalın..

      Sil
  2. Her zaman kalabalık, çok kardeşli ailelere özenmişimdir.
    Maşallah diyorum, benimde çocukluğum Ankara'da geçtiği için ,bir memur çocuğu olarak tanıdık gelen kısımlar oldu hayat öykünüzde. Kesinlikle çok daha zor şartlarda büyütmüşler analarımız babalarımız bizi, hepsini hürmetle anıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mehtap hn, Çok teşekkür ederim yorum yapma nezaketi gösterdiğiniz için. Bizi bir duruş ve fikir sahibi yapan, dürüst ve ahlaklı yetişmemize olanak sağlayan kaybettiğimiz tüm anne babaları ben de hürmetle anıyorum. Eksik olmayın.

      Sil
  3. Bir başka sıcaklığı vardı eski zamanların, evet evlerimiz soğuktu, çoraplarımız yamalı, pantolonlarımız uzatılmıştı ama başka sıcaklığı vardı. Vefat eden ağabeyin nur içinde yatsın. Kalan dokuz kardeşe sevdikleriyle birlikte uzuun yıllar nasip olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Varolun, çok teşekkür ederim Handan hanım. Güzel dilekleriniz ile kıymet verdiniz.

      Sil
  4. ne kadar dugu dolu ve anlam dolu anılarınızı paylaştınız bizimle ve ne de güzel kaleme aldınız sona gelene kadar bir öykü okuduğumu düşünüyordum , yüreğinize sağlık , Anne ve babanıza Allahtan rahmet dilerim o kadar fedakar anne olabilmek bence büyük meziyet Allah aile saadetinize gölge düşürmesin inşallah

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim eksik olmayın sizler de. İçten dilekleriniz ile çok mutlu ettiniz beni.

      Sil
  5. Ahhhh nasıl bir sıcacık yaşam . nasıl içine çekti beni göz yaşlarımın eşlik ettiği her bir satır . Zorluklar insanı olgunlaştırıyor ve her şeyin kıymetin daha iyi öğretiyor.
    Dilerim ki bağlarınız kardeşler ve çocuklarının çocukları torunlar şeklinde hep devam etsin.

    YanıtlaSil
  6. Tigris öğretmenim çok duygulandırdınız beni. Gerçekten.. Nasıl güzel yorumladınız. Nasıl güzel dileklerde bulundunuz. Varolun.
    Evet çok zor yıllardı benim için. Dediğiniz gibi zorluklar olgunlaştırdı, yaşanılan her çilenin karşılığı güzel bir aile olarak geri döndü. Allah herkese nasip etsin.
    En derin sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  7. Abinize Allah'tan rahmet diliyorum. Çok güzle bir resim var karşımda..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nahide hanım çok teşekkür ederim. Eksik olmayınız.
      Diğer taraftan çok mahçubum size. Sayfanızı ziyaret ediyor, yorumlar yapmak istiyorum. fakat yemek konusu belki de bu dünyada en zayıf olduğum konularından başında geliyor. Görüntüler nefes ama iki kelam afı bir araya getirip yazamıyorum. Ben yapılırsa, güzel yemek yiyorum. Beni affedin lütfen. Sevgiyle, keyifle kalın..

      Sil
    2. Rica ederim. Ne demek. Tabi ki yemek konusunda yazmak bazen zor gelebilir. Bunu düşünme inceliğini göstermeniz bile büyük nezaket..
      Ben yazılarınızı okumaktan keyif alıyorum ve zaman zaman yazılarınız sayesinde güzel anılarımı da hatırlamış oluyorum. Bu yüzden teşekkür ederim.

      Sil
  8. blogunuzu yeni keşfettim ve sizi izlemeye aldım sizi de bloguma bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Ben de sizi takibe aldım.
      Selamlar..

      Sil
  9. Blog sözlük vesileyle ilk kez ziyaret ediyorum sanırım sizi. İçeriği bu kadar kuvvetli blog yazarı bulmak zor maalesef :) Sizleri aramızda görmekten mutluluk duydum. Naif bir öykü okur gibiydim yazınızda.. Takipteyiz efendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, Kıymet verdiniz güzel yorumunuzla. Benim de üyesi olmaktan keyif aldığım Blog Sözlük' te paylaşım yapmaktan cidden mutlu oluyorum. Ben de sizi takibe alıyor, selam sevgilerimi gönderiyorum.
      Eksik olmayın...

      Sil
  10. Harika ve kaygıyla engellenmemiş samimi bir anlatım ve kocaman senelerin özetinin ancak bu kadar düzgün yerleştirilebileceği bir yazı okudum.
    Anlattığınız çok durumlara benzer halleri bizler de yaşadık. Annenizin ve ağabeyinizin erken ölümüne çok üzüldüm. Tabii ki babanıza da... Allah hepsine rahmet eylesin. Nurlar içinde yatsınlar.

    Sizi tanıdığıma çok sevindim. Ayrıca gerçek hayat hikâyeleri çok ilgimi çekiyor benim. Kızlarınız ve sevgili eşinizle sağlıklı, mutlu bir hayat sürmeniz dileklerimle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çokca memnun oldum Ece hanım naif yorumlarınız ve güzel dilekleriniz için, eksik olmayınız. Allah geride kalanlarımıza sağlık versin. En büyük dileğim, sıralı ölümler nasip etsin.
      Bilmukabele, ben de sizi tanıdığıma çok memnun oldum, çok zarifsiniz. Kızlarım ve eşim selamlarını gönderdi sizlere. Hepimiz için sağlık ve afiyet dolu bir ömür olur inşallah..
      Selam ve sevgilerimle...

      Sil
  11. maşallah yaaa ne büyük ailee :) bunlardan yazın çok hoştu anılar :)

    YanıtlaSil
  12. " Çocukluk, ana vatandır" denmesi boşuna değil. Hatta tam da yazdıklarınızdan ötürü öyledir. Bizler için ise kışın kömür kokulu sokaklar, sabahları kızarmış ekmek ve vişne reçelli kahvaltılar, kapağı çivi ile delinerek içilen gazozlar, hatta portakal kabuğu savaşlarıdır....

    Üzülmeyin, siz benim doğduğum yerde yaşarken, Ankara'nız bana emanet yıllardır. Sizin kadar sevebildim mi? bilmem ama memleket her burnumda tüttüğünde içimden ;
    "Ankara özeldir, Ankara güzeldir, Ankara Ata'sını göğsünde uyutan şehirdir" derim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin için;

      https://bulutgolgesi.blogspot.com/2017/05/gozler-boyle-gulunce.html

      Sil
    2. Ne güzel dediniz Tülin hanım, Ankara Ata'sını göğsünde uyutan şehirdir. Güzide kenttir. Çocukluğumuzun vatanıdır. Ankara'm, kadim memleketim sizlere emanet.
      Çok teşekkür ederim, vakit yaratıp okuduğunuz için. eksik olmayın.
      Selamlarımla,

      Sil
  13. Ne güzel bir yazı olmuş böyle bu. Ailenin sıcaklığını anlatan.

    YanıtlaSil