"Tam 96 yıl önce 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması kapsamında hayata geçirilen ve takip eden süreçte yüz binlerce insanın hayatını değiştiren, belki de o hayatlarda onulmaz yaralar açan mübadelenin mübadili Agnes ve yiğidi Bekir'in hikayesidir..."

Afyon'dan aldığı elbiseye uzun uzun baktı. Gülümsedi. "Sanki sen giycen len? Geceden beri elinden düşürmedin" dedi Kamil. "Ulen zurna kıskanır olma, Agnesim giyecek, salınıvercek kasabada. Azcık kilo mu ne alıvermiş, dert değil çok yakışacak ceylanıma" dedi, gözlerinin içi gülerken.. "Bugün kavuşma vakti" dedi yanında oturan devresi Kamil'e. Aylardır süren hasret birkaç saate bitecek, Agnes'ine kavuşacaktı Bekir..

Son bir kez sarıldı devresi Kamil'e."Kal sağlıcakla aslanım" dedi. Helallik istedi. Ayrıldılar cepheden cepheye koşan piyadeler..


Kasaba meydanında indi. Anacığını aradı gözleri. Agnes'de gelmemişti. Ne gelen var ne karşılayan, "hayır olsun" dedi kendi kendine. Bekir abi, Bekir abim koş git. Koş hele, komşuları sahile topladılar dedi bakkalın çırağı. Afalladı Bekir, "dur hele lan kirli enik ne dersin sen? 



Binlerce insan, kayıklara, gemilere istifleniyor, tepelerden aşağı sahile doğru inen yük arabaları tozu dumana katıyordu. Yüzleri asık, gözleri yaşlı kadınlar kucaklarındaki çocuklarıyla doluştuğu arabalara, ayakları yere sürüyen erkekler eşlik ediyordu. Yıllarca kendi vatanları gördüğü Anadolu topraklarından Girit'e sürgün ediliyorlardı. Emir böyleydi. Ankara böyle hüküm vermişti. 

Asker bavulunu fırlattı. Yıldırım oldu, sahile koştu. Agnes diye haykırdı. Birkaç kıymetli eşyası bir de yatak döşeğini sırtlanmış ahalinin arasına daldı. Saatlerce sevdiğini aradı Bekir. Anasını kaybetmiş buzağı misali sağa sola koşturmaktan nefesi tükendi. Hıçkırıklara boğuldu, gözleri karardı. Jandarmaya sövdü. "Yakarım ulan bu gemileri, birini göndermem buradan kitapsız herifler Agnes'imi verin bana diye kükredi", gözlerinden akan yaşları asker kepi ile sildi. Komşuları Hali hanımı gördü. Teyzem, annemin kardeşliği canım Hali teyzem, Agnes'im nerede? Ağlamaktan bitap düşmüş Hali hanım Bekir'e sarıldı. "Bugün ayrılık günü oğul. Bugün evimizden, toprağımızdan koparacaklar bizi. Bugün Türk-Rum diye ayırırlarmış ahaliyi. Bizim sizden neyimiz eksikti?" Başını öne eğdi; "Agnes az önce kalkan gemiyle gitti oğul" diyebildi. Ciğeri yandı o vakit. Semaya açtı ellerini. Bunu mu reva gördün dedi, isyan etti. İntizamı bozuyor dediler, çavuşun emrini alan Jandarmanın dipçiği ile oracıkta yere serdiler Bekir'i. 


İnzibat karakolunda gözlerini açtı Bekir. Sağlam pataklamışlar, baygınlık geçiren garibi, soğuk suyla uyandırmışlardı. Çavuş,"ne o ulen deli fişek, niye nizamı bozarsın? Emre itaat etçen, teskeren hele can fasulye gibi tazeyken" dedi. 
Bir nöbetçi eşliğinde evine yolladılar Bekir'i. 

Kasabanın yarısı gemiler ile sürgün edilmiş, bir başına kalan Türk ahali dostlarını, komşularını yitirmekten yıkılmıştı. Savaş çıkmış da düşman kasabayı esir almış havası hakimdi. Oysa ne acıdır savaş henüz yeni bitmişti. 

Kimsesiz kalan Rum evlerinin açık kalan pencerelerinden perdeler uçuşur, bir parça rüzgarı yiyen evlerin bahçe kapıları gecenin sessizliğini bozardı. Adeta ev sahiplerinin yokluğuna isyan ediyorlardı. Anadolu'da ayrılık bir başka acı verirdi. Kim giderse gitsin, ister yar, ister dost, ister komşun olsun. Gönülsüz gidenler, kalanları her daim üzerdi.

Günlerce kendine gelemedi Bekir.. Agnes'ini yitirmişti. Anacığı ile evlerinden çıkmaz oldu. Hastalandı. Çok sevdiği kasap Selim imdadına yetişti. Kaynattığı kemik suyuna çorba ile Bekir'e can verdi.

Sonraları her öğlen sahile iner oldu. Agnes'i aradı umutsuz gözleriyle. Askerde Agnes'ten gelen mektupları okuyarak ufka bakıyor, her yüreği öfkelendiğinde  sevdiğini alan, uzakta belli belirsiz Yunan adalarına sövüyordu. Seninle yaşadığım günler nerede Agnes? Onu da mı götürdün? Meğer sensizlik varmış kaderde diyerek çocuklar gibi ağlıyordu. Kasabanın ışıklarının bir bir söndüğü gecenin kör vaktinde. Sabah oracıkta uyuya kaldığını bilen mefruşatçı Rıza gecenin soğuğunu yemekten topaç misali kıvrılmış arkadaşına sarılır, zayıf bedenini sırtlar, evine götürürdü. 

Bülbülüm altın kafeste aman,
Öter aheste aheste,
Ötme bülbül yarim hasta aman,
Ah neyleyim şu gönlüme,
Hasret kaldım sevdiğime.

MÜBADELE YILLARI - BEKİR VE AGNES'İN HİKAYESİ 1
MÜBADELE YILLARI - BEKİR VE AGNES'İN HİKAYESİ

Agnes'e aldığı elbiseyi katladı. Asker mektuplarını üzerine koymayı ihmal etmedi. Hazırladığı bohçayı sırtlayıp Agnes'in evine gitti. Bahçe kapısından girdi. Verandada ceviz ağacını görünce içi burkuldu. Ağaçtan pek bir güzel düşmüş, dakikalarca Agnes'i güldürmüştü. Sonra bahçede beraber diktikleri erik ağacına baktı. Bu ağaç büyüyüp meyve vermeye başladığında galiba biz de anne ve babalarımız gibi evlenip evimiz olacak demişti Agnes. Güzel bir dilekti. Utanıp kızardı her ikisi de.. İlk kez o gün öpmüştü Agnes'i. O gün fide olan, bugün dallarında erik veren, ve maalesef dilekleri gerçekleşmeyen erik fidesinin hemen dibinde. 

Ota, çalıya bulanan bahçeyi geçip eve girdi. Agnes'i gördü karşısında. "Yapma Bekir, koyverme" dedi. "Öyle mi dersin" dedi kendi kendine. Bak meyve vermiş Erik ağacı. Görmez misin? Zaman, mekan, erik ağacı herşey tastamam. Bir sen yoksun Agnes. Yanyana hep güzeldik, erik ağacı aslında bahane. Sandalyeye çıktı. Derin bir nefes aldı. Sol ayağı ile sandalyeyi itti...

Yıllar sonra Özbek kasabasına yaptığı bir gezi sırasında yaşanmış bu hüzünlü aşkı gazeteci Ayşen hanım kasabalıdan dinleyecek, Agnes ve Bekir'in aşkını köşesinde yazacaktı. Yunanistan'daki meslektaşına mektup gönderecek, Agnes hanıma ulaşan Yunan yetkililer Türkiye' den resmi davet alan Agnese hanımı  Özbek kasabasına gitmesine refakat edeceklerdi. Agnes hanım Bekir'in mezarını ziyaretinde kirli enik Kemal yıllarca sakladığı bohçayı Agnes hanıma teslim edecek, "asker dönüşü size alıvermiş, yıllarca sakladı Bekir abi" diyecekti. Bohçayı açan Agnese hanım elbiseyi baktığında herkesi ağlatan şu sözleri sarfedecekti. "Yanyana hep güzeldik Bekir'im, şehirlerin artık hiç önemi yok"

Velhasıl Yıllar sonra Mübadelede yaşanılan acılar birçok kez kitaplara konu oldu. Bunlardan biri de Dido Sotiriyu'nun Benden Selam Söyle Anadolu'ya isimli kitabında can bulmuştur. Şöyle der yazar:

"Hem bir milyonun üzerinde Anadolu Rum’unu Yunanistan’a gönderen ve beş yüz bin kadar müslüman Türk’ün Yunanistan’dan Türkiye’ye zorunlu olarak göç ettiren Türkiye-Yunanistan mübadelesi, hem de sonrasında her iki ülkede de pompalanan milliyetçilik akımları, belki 6–7 Eylül olayları ve Kıbrıs sorunu, kozmopolit bir kültüre sahip olma şansımızı yok etti. Halbuki, farklılıklarıyla ya da benzerlikleriyle, birbirini tamamlayan komşular olmamız, bütünü güzel bir resim olan, bir mozaik olan resmin renkleri, parçaları olmamız ne güzel olurdu. Belki, bu yokluk, bu homojenlik yüzünden farklı seslere, farklı renklere tahammül dahi edemeyen bir toplum olduk.

“Anayurduma selam söyle benden, Kör Mehmet’in damadı! Benden selam söyle Anadolu’ya… Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin… Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin!”

15 Yorumlar

  1. Çok duygulanarak okudum. Yurdumuz nice böyle hikayelerle dolu. Mübadelede gitmek zorunda kalan birkaç ailenin çocuklari ve torunlariyla tanisma firsatim oldu. Vatanlarini asla unutmamis ve çocuklarina da öyle anlatmislardi ki onlar da Türkiyede yasamis kadar canli yasatiyorlardi bu anilari.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Derya hanım çok teşekkür ederim, yorumunuzla kıymet kattınız. Evet nice mübadele hikayelerine ev sahipliği yapmış bu kadim topraklarda, yaşanmış hüzün dolu yaşanmışlıklara denk geliyoruz zaman zaman. O zamanlarda aynı toprağı paylaşan iki toplum yıllar sonra ayrışmış, zamanın yöneticileri tarafından nefret tohumları ekilmiş. Ama Agnes'in ne güzel demiş, "yan yana çok güzeldik, artık şehirlerin hiç bir önemi yok."
      Esen kalın..

      Sil
  2. çok duygulandım :( ne güzel bir anlatım aşkın, zorluğun, ayrılığın hikayesi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Lerzan hanım. Beğendiğinize çok sevindim. Eksik olmayın..
      Selamlar Sevgiler

      Sil
  3. çok acıklı bir hikayeydi, insanın gözleri titriyor. teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. eveeet yaaa böyle hikaye ne çok bizim egedeee özellikleeee bizim aile de muacir zaten yanii :) sotiriyu ne güzel kitabı yaa :) ben de dicektim yani bekir neden gitmedi ki daha sonra agnesı bulmaya acaba? belki parası yoktu o zamanlar. yıllar geçince de herhalde parası olmadı gidip görmeye agnesi :)

    YanıtlaSil
  5. Gözlerim sulanarak okudum. Zira ben Giritli mübadil bir ailenin ferdiyim. Acının, özlemin, gurbetin hikayelerini dinleyerek büyüdüm. Aile büyüklerimin hep bir yanı eksikti. Kimi zaman bir Girit manisinde, kimi zaman şarkılarda akardı gözyaşları, az Türkçeleri ile anlatırlardı, ilk geldiklerinde Bodrum' da gavur denilerek nasıl dışlandıklarını. Türkçe dışında konuşma dilleri yasaklandığında nasıl biçare kaldıklarını, kimseyle konuşamadıklarını anlatırlardı. yıllar sonra rahmetli dayım Girit' te belgesel çekti. Aynı acıların orada yaşandığını anlatıyordu Bodrum' dan gönderilen girit sakini. Affınıza sığınarak kendilerine " Türk dölü" diyerek eziyet edildiğini, dışlandıklarını anlatıyordu. Onlarda da durum aynı dillerinde Türkçe, yunanca bilmiyorlar. Dayımın kurucusu olduğu Bodrum Deniz Müzesi'nde yaptığı onlarca maket gemiden biri de ailemin Girit' ten geldiği gemidir. agnes'in hikayesini andıran çok hikaye dinledim. Hala Furtuna adlı Girit türküsü çok etkiler beni. Önceleri babaannemden dolayı çokça konuşulan Giritçe maalesef büyüklerimin vefatı ile konuşulmaz oldu evlerimizde. Daha önce yasak olduğu için konuşulmayan dilimiz şimdi bilinmediğinden konuşulmuyor, ne acı. Annem de olmazsa bir gün Girit yemeklerini de uydurulmuş Girit restoranlarında bulacağım sadece. Çok etkilendim , çok duygulandım. Efharisto, kalispera.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kıymetli Mühendis bey, şimdi yorumunuzu iki kez okuduktan ki çok etkilendim, bir de eşime okudum. Hikayeleştirdiğim yaşanmışlıkların acılarını mübadelenin kahramanlarından birinin torunundan dinlemek bizi Çok duydulandırdı çok. Fazlaca üzüldük büyüklerinizin yaşadıklarına. Onlarla ne kadar gurur duysanız azdır. O muhterem insanlar Topraklarından, sevdiklerinden saçma sapan politikalar yüzünde koparılan insanlardı. Kimbilir belki de yıllarca her gece göz yaşı döktüler. Dilini adetlerini ve en önemlisi insanına yabancı oldukları bir toplumda yaşanılan her dakika zul oldu. Umarım yaraları deşmemişimdir. Ben sizi tekrar tanıdığıma çok sevindim. Eksik olmayın, hayatını kaybetmiş büyüklerime Allah'tan rahmet diliyorum. Sizler sağolun.

      Sil
  6. Tekrar teşekkür ederim. Dayımların çektiği belgeselin linkini vermek isterim. Hikayeler, anlatılanlar ilginizi çekecektir.

    https://www.youtube.com/watch?v=OLnI53nALqo&t=235s

    YanıtlaSil
  7. Sevgili dostum, Dün gece. yarısını izledim bu gece bitireceğim. Bodrum' da kızıyla yaşama gayretindeki yaşlı teyzenin sözleri yüreğimi parçaladı. Yaşlandım da hiç mutlu olamadım. Acı ve çileyi nasıl güzel özetlemiş. Girit türküleri beni benden aldı. Dayınız olağaüstü bir emeğe imza atmış. Çok etkilendim çok.
    Hayat kimileri için çile olmuş, yokluk olmuş. Bahtı kara, talihsiz insanlar yüce karakterleri gereği ayakta kalmayı başarabilmişler. Selam olsun o güzel insanlara...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef Anadolu bun benzer hikayelerle kurulu. İnsanın doğduğu topraklardan uzaklaştırılması korkunç. Ben İzmir'den farklı bir yerde yaşamak zorunda bırakılma ihtimaline çıldırıyorum. Onlar bir daha dönemiyorlar, düşünsenize. Bodrum' dan giden Giritli teyzenin uzun kalan ömrü boyunca bir gün dönerim umuduyla lira saklamasına ne denir. Hele geldiklerinde yaşadıkları. Sonuç ayakta kalmışlar hatta şansları çok da iyi gitmiş. Bodrumlu yerlilerin kıyı ve verimsiz diye sahile attıkları mübadiller şimdi maddi yönden bu sayede çok ileriler. Yerliler ise verimli mandalinalarını yetiştiriyorlar hala. Hayat içinden sürprizler çıkarıyor. Teşekkürler..

      Sil
  8. Hikayenin içinde ne yolculuklara çıkardınız. .. Çok teşekkürler. Yorumlara göz gezdiririm okuduğum yazılarda. Sevgili Beyaz Yakalı'nın yorumunun üstüne bahsettiği belgeseli izledim ve şimdi de Yunan müzikleri eşliğinde yazıyorum. Giritli değilim ama çocukluğumdan bu yana bir şekilde tanıştığım insanlar oldu. Yaşananlar çok üzücü. Umarım dünya değişicek ve sadece insan olmanın onuruna ericez. Her şey çok güzel olucak.... Efharisto poli ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef yaşananlar gerçekten çok üzücü. Beyaz Yakalı Mühendis beyden aldığımız bilginin ışığında; bir parça yüreklere serinlik veren durum ise mübadillerin Bodrum'da iyi durumda olmaları. Farkettim ki Yunan müziklerini birçoğumuz seviyoruz. Tevekkeli değil yıllar önce kapı komşumuzdu muhteremler. Kanbağı desek daha doğru olacak sanki.
      Teşekkür ederim, yorumunuzla kıymet kattınız.
      Selamlar Sevgiler

      Sil