Magnanima menzogna! Or quando e il vero
Si bello, che si possa a te preporre!

(Ey yüce gönüllü Yalan! 
Gerçek, hiç sana tercih edilebilecek kadar güzel olmuş mudur?)
Sicilya Atasözü



İngiliz çift Ashley ve Benito'nun anısına..


İçtiğim biralar yirmiyi bulunca,

Yine fazla kaçırdın sen! dedi Güler,
Adam sen de!
Atın Ölümü arpadan olsun be!

der üstad Can Yücel bir şiirinde. Datça'yı nasıl buldunuz sorusuna ise" elimle koymuş gibi buldum" demiş begonviller ile süslü taş evinde.


Adım Benito . Benito Del Toro. Doğma büyüme Datçalı'yım. Her Datçalı gibi buralı olmaktan gurur duyarım. Toprağına, denizine ve dar sokaklarında begonvillerin dans ettiği taş evlerine tutkunum ben. Ufukta çook güneş batırmış tepelerine, kaç yıldız kaydı yarışlarının yapıldığı koyu lacivert gecelerine, mahallenin veletlerinin  kafası güzellere taze badem sattığı buram buram anason kokan meyhanelerine vurgunum ben. Balığına, balıkçısına, el değmeye kıyamadığın koylarına aşığım ben. Ben Benito Del Toro, Datçalı'yım. Bu kadim ilçeye Türkler ne der hani, çok afedersin köpek gibi hayranım.

(1994 - Ağustos 2 )

Gerçek bir Datça tutkunu Sicilyalı Bay Benito'nun günlüğünü karıştırırken okuyunca göz yaşlarına boğulduğum son sayfasındaki bu anısını paylaşmak istedim evvela sizinle. Hikayesine gelince..


Yaşınız kaç olursa olsun bir yere aşık olup oraya kök salmanın mümkün olduğu cennet vatanım Datça'daki çocukluk ve gençlik hatıralarım..


Sıcakların usul usul ilçeye veda ettiği sapsarı bir Eylül ayıydı. Çok severdim yılın bu zamanlarını. Silah zoru ile para harcamaya yemin etmiş kalabalık bir güruhun ilçeyi terk etmesiyle, sokakları ve insanı bizim olan sonsuz özgürlüğe derin bir ohh çektiğimiz günlerdi. Kapı komşum, can dostum Kemal "çekirge sürüsü oğlum bunlar" derdi. Çok gülerdim bu sözüne. Haksız da değildi; hayatları boyunca sanki ilk defa yemek yiyen, ilk kez deniz giren, ilk defa alkol alan bir insan topluluğu canım Datça'yı dört bir koldan sarar, koca bir yaz sezonu talan ederdi iki gözüm yarımadayı. "Az insan olun be" derdi Kemal, "az insan oluverin". Ne yalan söyleyeyim, sevmezdik biz yabancıyı. Sevemedik..


Kul kınadığını yaşamadan ölmezmiş. Biz yabancılara bu kadar yabancı ola duralım, Halil amcanın kahvesine komşu binanın önünde koca bir kamyon yanaşmıştı. Ya hu öyle böyle bir kamyon değil bu. Kasasına koca bir şehri yüklemiş desem az kalır. Çocuk merakı işte, çaktırmadan, durum değerlendirmesi yapmak için kaşla göz arasında Kemal ile kamyona tırmandık. Hayatımızda görmediğimiz mobilyalar, halılar, tablolar, ve simsiyah bir piyanonun şaşkınlığını ensemize yediğimiz tokat ile atabilmiştik. Saçları yağlanmak suretiyle geriye doğru taranmış, ağzında annemin yaptığı zeytinyağlı dolma büyüklüğünde kahverengi sigara ile sert ve sevimsiz suratlı bir adam tarafından kamyondan aşağı atılmıştık.


İngiliz bir çift taşınmıştı mahallemize. Sonradan kulak misafiri olmuştuk. Hareketleri oldukça yavaş, beti benzi atmış Ashley hanım ve kocası İtalyan asıllı Benito teşrif etmişlerdi ilçemize.


Uzun süre göz hapsine aldığımız bu yabancı aile yeni takıntımızdı Kemal'le. Bahçelerinin önünde siper alır, avlularında ne konuşulur merak salardık. Hiç bir kelimesini anlamadığımız konuşmalar sonrası kafamız karışık evlerimize döner, bir kaç kez alışveriş esnasında karşılaştığımız, bizi kamyondan atan yağlı kafa Benito beyi ne vakit görsek tazıya denk gelmiş tavşan gibi tabana kuvvet kaçardık. Korkardık bu sevimsiz adamdan be..


Okullar açılmış, keyfimiz kaçmıştı. O gün ilk defa Ashley hanım ile tanışmıştık. Okulumuza gelmiş, yaptığı kurabiyeleri Sema öğretmene teslim etmişti. Çocukları severim demiş. Çocuğu olmayan, çocuğa hasret bayan Ashley. Hastaymış, zavallı kadın. İngiltere'de tedavisine müspet bir cevap alamayınca doktor tavsiyesi ile Türkiye'ye gelmişler. İstanbul'da tedavi görmüş. Ne yazık ki bir çare bulunamamış. Kanser diyorlar hastalığına. Bir kaç gece Kemal ile kitap kurcaladık, kanser ne demek araştırdık. Kemal'in, "galiba ölecek" dediğini bugün gibi hatırlarım. Yıllardır ilçemizde görmeye alıştığımız "alan" yabancılardan ilk kez "veren" bir yabancının durumuna çok üzülmüş, duygulanmıştık.


Aylar sonra Bay Benito'ya Derince koyunda denk gelmiş, manasız denize ve ufka bakıp ağladığını farketmiştik. Usulca yanına yaklaşıp bir tespih bırakıp kaçtık. Merak edip arkamıza baktığımızda kızgın surat adamın bize güldüğünü görünce çok şaşırmıştık. Malum Türk'ün kanında var. Boşuna demez büyükler; yarım elma, gönül alma..Küçük bir hediye ile bu aksi adamın gönlünü almış, sevinmiştik vesselam. 


Bu masumane iyiliğin karşılığını bir kaç ay sonra Bayan Ashley ve Bay Benito'nun ailelerimizi akşam yemeği daveti ile alacak, sıra dışı bu çiftin olağanüstü tevazu dolu ev hallerine o gece hayran olacaktık. Yabancı olabilirlerdi ama pırıl pırıl insanlardı. Babamın komik ingilizcesi ile şenlenen ortamda ne çok kahkahalar atmışlardı. Bir parça rakının etkisine maruz kalan büyükler şarkılar söyledi. Bir ara eşine sarılan Bay Benito; "biz Sicilyalıların meşhur bir sözü vardır. Ey yüce gönüllü yalan! Gerçek, hiç sana tercih edilebilecek kadar güzel olmuş mudur? Şu an hastalığının koca bir yalan olmasını dilerdim biriciğim. Beni bırakıp gitme"  Karı kocanın çocuklar gibi ağlaması hepimizi yaralamış olacak, annemin ağlayarak koşar adımlarla mutfağa kaçtığını bugün dahi unutmam mümkün değil. İçim acımıştı. Çocuk kalbimle şunu anlamıştım. İnsanların; dini, dili, ve ırkına bakmaksızın tek bir ortak paydası vardı. Acı.. Vicdanlı insanların ortak dili acıydı. Ateş böceklerinin dans ettiği, yıldızların lacivert Datça gecelerini süslediği gökyüzüne hayran hayran bakan bayan Ashley ;"tanrıya şükür iyiyim, sizler ve Datça bana iyi geliyorsunuz." demişti gözlerinden yaşlar süzülürken..


Aylar geçiyor, fırsat buldukça Kemal ile birlikte bu iki güzel tontonu ilçenin koylarını gezdiriyor, çok eğleniyorduk. Bayan Ashley çabuk yoruluyor, bekliyor, dinlendiğine kani gelince durmuyor iki ihtiyarı deli
gibi koşturuyorduk. İlçenin turizm elçisi sanırsın bizi, çat pat öğrendiğimiz bir kaç kelime ingilizce ile kale ve müzeleri anlatıyor, onların anlamadığını görünce patlatıyorduk kahkahayı. Körler sağırlar ağırlıyorduk birbirimizi. Seviyorduk bu aileyi.


Bayan Ashley'nin iyi olduğu birkaç yıl içinde ben Yatılı okul sınavlarını kazanmıştım. Canım Datça'ya veda zamanı gelip çatmıştı. İstanbul'da iyi bir okul ile eğitimimi taçlandıracak ve maalesef Kemal ile bizim tontonlara mecburen veda edecektim. Hayat terazisi o kadar adildir ki, biraz  verdim mi hiç beklemez hemen karşılığında alır, durumu dengelerdi. Yaz tatillerinde Datça'ya döner; Kemal, ben ve Bay Benito balığa çıkar, akşamına bayan Ashley'in leziz salataları ile gündüz tutulan balıkları mideye gömerdik. İngilizce konusunda hayli yol almış, İtalyanca'ya merak salmıştık. Bay Benito ile ufak ufak İtalyanca konuşmamıza bayan Ashley'in attığı kahkahaları bugün gibi hatırlıyorum. Gülmenin bu lanet hastalığın ilacı olduğunu ilk kez o gece anlamıştım. Evet birbirimize iyi gelmiştik. İnsan, insana bal gibi ilaç olabilirdi. Bahse girerim, canım Datça, doğası, denizi ve insanı her hastalığa şifa olabilirdi. 


Bay Benito'nun tabiatından çok etkilenmiş, İtalyan Dili ve Edebiyatı Fakültesini kazanmama şaşırmamıştım. Artık onu çok daha yakından tanıyabilirdim. Hikayeler ve şiirler yazdığını biliyordum. İlham kaynağım olan bu centilmene gönül borcumu en kısa zamanda ödeyecektim.


Üniversitenin son yılında maalesef Kemal üzücü haberi verdi. Bayan Ashley kansere yenilmişti. Doktorların iki sene ömür biçtiği hayata o Datça'da dokuz sene direnmişti. Kahrolmuştum. Datça'nın bakir koylarında deniz keyfi yaptığımız bir gün Bay Benito babama şöyle demişti:"bağışla Salih beni, ben tanrıya inanmıyorum. Ama çok çaresizim. Şimdi ona yalvarmaktan başka çarem kalmadı. Tek bir avans istiyorum şimdi." Datça'ya dönüş yolunda bu sözleri aklıma geldikçe ağlıyordum. Çaresizlik insan oğluna neler yapmaya kadirdi. 


Hayatının biriciğini kaybeden Bay Benito' nun Sicilya' ya döndüğünü duyunca çok üzüldüm. Elimdeki diploma ile Benito'ya sarılmaktı tek arzum. Giderken bana teslim edilmek üzere babama küçük bir kutu bırakmış. Kemal ile buluşup Halil amcanın kahvesindeki çınar ağacını altında ellerim titreyerek kutuyu açtım. Kapağında İtalyanca şu cümleler yazıyordu. Biz İtalyanların bir sözü vardır "Her yol Roma'ya çıkar" Evim bildiğim Datça'ya şimdi veda vakti.


Sayfalarını kurcaladığımda bir günlük olduğunu anlamıştım. Bay Benito, eşinin son günlerinde günlük tutmuş. Ben okuyorum, Kemal dinliyordu.


- Bu güzel ilçeye aşığım, tıpkı ona aşık olduğum gibi. Söz vermiştim Ashley'e, yarın ilçedeki okulun laboratuvarını yaptıracağız. Çok sevinecek. Öyle hoş ki sevinince çocuklar gibi kahkaha atıyor. Evlendiğimiz ilk günkü gibi. (1987 Ekim)


- Bugün Mahallenin kahvesinde tavla oynadık. Komik insanlar şu Türkler, çok eğlendik. ( 1989 Mayıs )


- Ali'nin babası ile konuştum. İtalyan Dili ve Edebiyatı fakültesini kazanmış. bu çocuk çok akıllı derdim hep. Ali'ye söylememesi şartıyla dört yıl boyunca okul masraflarını biz karşılayacağız dediğimde sevinçten üstüme atladı çılgın kadın. (1990 Temmuz)


- Kemal'in ailesinin durumu yüzünden okuyamamasına Çok üzülüyor biriciğim. Yarın ilk iş ona küçük bir bakkal dükkanı açmak için kolları sıvayacağım. Ashley duyunca üzerime atlamasa bari ( 1991 Ocak )


- Kemal' e kız istemeye gidiyoruz. Adettenmiş, sevenleri yanında olmalıymış. Çok gururlandık ikimizde. Bu Türkleri kıskanıyorum galiba. Yıllar sonra şunu anladım ki burada insana insan gibi değer veriyorlar. 

( Temmuz 1992 )

- Bu gece meyhaneye gittik biriciğimle. Ben rakı içtim o ise şarap. Sonra kavruk tenli çalgıcı bir gurup geldi masamıza. Keman ve Klarnet ile renk kattılar gecemize. Portofino şarkısını bile çaldılar, o gece mutluluktan ağladığını sanmıştım. Meğer birkaç aydır ağrıları varmış, sonraki gün öğrendim. ( Eylül 1993 )


- Ağrıları çok arttı. İlçeden gelen doktor sürekli morfin veriyor. Canım yanıyor, içim acıyor sabun gibi avuçlarımın içinden kayıyor göz bebeğim. (1 Ocak 1994 )


- Geçtiğimiz hafta melek oldu canım karıcım. Bilemiyorum nasıl dayanırım. Körfezi gören bir tepeye gömdük meleğimi. Gün batımına hayrandı. Her akşam güneşin batışı izleyecek olması tek tesellim.

(20 Mart 1994 )



- Taziyeye geldi mahallenin sakinleri. Dualar okundu. Helva yapıldı. Sebebini bilemedim, adettenmiş. Biz Datça'lı olmuşuz meleğim.Sevmiş, sevilmişiz belli ki. Yokluğunda buralarda kalmak çok zor. (31 Mart 1994)


- Datça'ya veda vakti. Yarın Kemal yolcu edecek beni. Gitmek mi zor kalmak mı? ( 1994 Ağustos 1 )


Birbirini seven insanların mucizevi sevgileri ve hayata olan bağlılıkları onulmaz yaralara ve hatta ölümcül hastalıklara şifa olabildiğini bu iki güzel insan sayesinde öğrendim. Hayat terazisi o kadar adildir ki, biraz  verdim mi hiç beklemez hemen karşılığında alır, durumu dengeler. Bayan Ashley' i bizden alan hayat karşılığında bize ne verebilecekti?


Bir yıl sonra Bay Benito çok sevdiği Datça'ya geri döndü. 


"Datça tepelerinde güneş batışını bensiz izlemesine gönlüm razı olmadı. Anladım ki her yol Roma' ya çıkmıyormuş evlat. Tek bir yol kalmış şu kısacık ömrümde. O'nun hatıralarına sımsıkı sarılabilmek bu kadim güzel ilçede. Bayrağı biz teslim aldık. Güleceğiz bolca. Kahkahasız geçen her gün harcanmış bir gün sayılır. O gülmeyi, kahkaha atmayı çok severdi. Acıya inat.."


Adım Benito . Benito Del Toro. Doğma büyüme Datçalı'yım. Her Datçalı gibi buralı olmaktan gurur duyarım. Toprağına, denizine ve dar sokaklarında begonvillerin dans ettiği taş evlerine tutkunum ben. Ufukta çook güneş batırmış tepelerine, kaç yıldız kaydı yarışlarının yapıldığı koyu lacivert gecelerine, mahallenin veletlerinin  kafası güzellere taze badem sattığı buram buram anason kokan meyhanelerine vurgunum ben. Balığına, balıkçısına, el değmeye kıyamadığın koylarına aşığım ben. Ben Benito Del Toro, Datçalı'yım. Bu kadim ilçeye Türkler ne der hani, çok afedersin köpek gibi hayranım.

(1994 - Ağustos 2 )

O Sole Mio

uanno fa notte e'sole se ne scenne
me vene quase'na malincunia;
soto a fenesta toi restarria
quando fa notte e'o sole se ne scenne.


Gece olup güneş battığında
Bir hüzün yakalar beni anında
Ve senin pencerene bakar dururum
Gece olup güneş battığında


Ma n'atu sole cchiu' bello, oi ne'o sole mio sta nfronte a te!
'o sole o sole mio
sta nfronte a te ... sta nfronte a te.


Ama başka bir güneş daha vardır, o daha da güzeldir
O benim güneşimdir, ve o da senin yüzündür
Benim güneşim, benim güneşim
Karşımdadır, 









38 Yorumlar

  1. Çok duygusal bir hikaye.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mehtap hanım her zamanki gibi çok zarifsiniz, vakit ayırıp okumuşsunuz. Çok teşekkür ederim, eksil olmayın.

      Sil
  2. Çok duygusalmış.
    Datça'yı da merak ediyorum umarım bir gün gidebilirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yalan söyleyim maalesef hikayenin yazarı olarak ben de gitmedim. Yazmadan önce birkaç saatlik araştırma yaptım. Ortaya Can Yücel gibi bir değer çıkınca bu hikaye ve cennet köşemizi yazmak için kolları sıvadım.

      Çok teşekkür ediyorum değerli yorumunuz için. Çok kıymetlisiniz..

      Sil
  3. Çok güzel. Biraz bilirim o coğrafyayı, o nedenle çok hoşuma gitti bu yerel hikaye..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yıllar oldu da fırsat olmadı. Zaman akıp gidiyor, biz hayatın tuzakları ile cebelleşe duralım bu kadim cennet vatan köşelerine bi varıp selam duramayaşımıza yanalım.

      İnsanoğlunun vakit ile ciddi problemi var. Zamanı değerlendirme, yanısıra ajanda fobisi var. Param yok kimse demesin, komik paralar ile nice doğal mekanları üç kuruşa gezen akıllı, cin gibi gençler var.

      Şu başımızdaki illet bitsin evvel ölmez sağ kalırsak haydi bu yıl bitmeden ziyaret edelim hayalimizdeki memleketin cennet köşelerini..

      Teşekkür ediyorum, vakit ayırmış, okumuş ve yorumlamışsınız. eksik olmayın e mi..

      Sil
  4. Çok duygulu bir hikaye, Datça'yı çok severim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim beğendiğinize çok sevindim, mutlu oldum.
      Eksik olmayın, sağlıcakla kalın.

      Sil
  5. Yine yaşanmışlık var gibi o kadar içten yazmışsın ki tebrik ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatın, sevdiklerimizin ve sıhhatimizin kıymetinin pik yaptığı şu günlerde anlıyoruz ki herşey bir balon misali havada gezer dururmuş Boracım. Bir telaş, bir koşturmaca nasıl stop verdi görünmez lanet bir mikropla. Şimdi şapkaları alıp önümüze düşünmeyeceğiz. Niye düşünelim ya hu. Süratle günü yaşayacağız. Sarılacağız sevene sevmeyene. D*t üçbuçuk atıyor. Her şeyin kadir kıymeti ufuktaki gemi misali ufak ufak büyüyor gözlerimizde.

      Varol can dostum, en kral okurum. Kal sağlıcakla.

      Sil
  6. Taner Abim, Datçaya bir çok kez gitmişliğim var, yolu ve coğrafi konumu nedeniyle ulaşımı zor bir lokasyondur. Ama anlattığın gibi muhteşem doğası ile büyülü bir ilçedir. Balık lokantalarının bulunduğu sahili, muhteşem günbatımı ve koyları ile hikayeyi yaşadım diyebilirim. Yüreğine ve kalemine sağlık. Bir gün seninle Datça'da biraraya gelebilirsek sahildeki mekanlardan birinde oturup gün batımına karşı Bayan Ashley ve Bay Benito'nun anısına 2 kadeh yuvarlarız belki...

    YanıtlaSil
  7. Sevgili Dostum, güzel kalpli kardeşim bak bunları not alıyorum, senden alacaklarım arttı. Şu illet bi gidivereydi Suna ablanı alıp uçarak geleceğim. Seferihisar, Foça, Datça'yı kucaklayalım. Kadehleri güzel insanlara kaldıralım. Doya doya kahkaha atalım, "tanrıdan son bir avans" dilemeye mecbur kalmadan...

    YanıtlaSil
  8. ne güzel bir hikaye altta müziği fark edince müzik eşliğinde tekrar okudum hayat terazisi başlıkta çok yakışmış harikaaaa

    YanıtlaSil
  9. Beğendiğinize çok sevindim. Evet bu hikayeye en uygun parça bu olabilir diye düşündüm.

    Eksik olmayın, çok kıymetlisiniz..

    YanıtlaSil
  10. web tasarımı, seo danışmanlık hizmetleri sunuyorum 1997 den bugüne profesyonel bir blog sayfası açmak isterseniz size yardımcı olabilirim. Paylaşımlarınızı daha geniş kitlelere ulaştırabilirsiniz.

    Profil bilgilerim: Woom Tech & Web Tasarım & Seo - Narman

    YanıtlaSil
  11. Başarılar diliyorum. Oldukça tecrübeli olduğunuzu düşünüyorum. Umarım bir gün..Neden olmasın?

    YanıtlaSil
  12. Bu hikayeye ikinci uğrayışım bugün. İlkinde vaktim olmadı tamamını okumaya. Demin de yazınızın sadece başlığını okumuştum ki martı sesleri geldi balkonumdan. İçimden geçen; 'ben bu şehre aşığım cümlesiydi' sonra yazınıza döndüm yeniden. Önce, hikayenin bir şehre duyulan aşktan bahsedişi şaşırttı. Ardından nemli, ama sevgi dolu gözlerle okudum. Çok ama çok güzeldi. İyi ki böylesi duyguları yaşayan, ve bu duyguları hissedip paylaşan, yazanlar var. İyi ki ;) Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Derin derin ahh'lar çekiyorum Aytül hanım. Nasıl güzel bir cennet vatanda yaşıyor, ve fakat bu cenneti cehenneme çevirmeye yemin etmiş güruh ile ruh halimize mukayet olmaya gayret ediyoruz. Bugün Salda gölü çevresinde tam 3 milyae yıldır gözlere ziyafet çeken o canım beyaz kumlar talan edildi. Canım ormanlar düzenli talan halinde. Güneyin cennet koyları imar kabusu yaşıyor. Bugün sosyal medyada şöyle bir yazı yazmış genç bir kardeşimiz:" gaddar bir komutan istila etse şu memleketi inanın sizden fazla zarar veremezdi. Sahi siz bu topluma insanımıza düşman mısınız?
      Söz kalmadı. Olan ve henüz kaybemediğimiz güzellikleri yazmaya gayret ediyorum. Henüz vakit varken.
      En derin selam ve sevgilerimi size ve kıymetli ailenize gönderiyorum. Sağolum, varolun Aytül hanım..

      Sil
  13. Çok duygulandım okurken. Hiç gitmedim Datça'ya ama merak ettim. Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  14. Çok teşekkür ederim Meral hanım. Kıymet kattınız. Eksik olmayın e mi...

    YanıtlaSil
  15. Taner Bey merhaba. Uzun zaman oldu sizi ziyaret edemedim. Yine mükemmel keyifte bir hikaye paylaşmışsınız. Sonundaki keman da harika uyum sağlamış. Santa Lucia sanırsam... Sizin hikayelerinizde mekan olarak Ege ve Akdeniz etkileri var. Sanırım bu da o bölgelere duyduğunuz sevgiden veya özlemden kaynaklanıyor. Tasvirleriniz gerçekten canlı ve o bölgeleri yaşamış, görmüş olduğunuzu hissettim okurken. Hikayede bahsettiğiniz o yemesini içmesini denize girmesini bilmeyen güruh her yeri mahvediyor. İlerleyen paragraflarda insanın insana iyi geldiğini ifade etmişsiniz. Elbette böyle ama o iyi gelecek insanlar kesinlikle yukarıdaki tanımın dışında kalan insanlar. Dünyaya, doğaya, çevreye tüm canlılara ve dahi insana saygılı olan herkes elbette diğer insanlara iyi gelecektir. Buradaki İngiliz aile, doğru insanlarla karşılaşmış ve Ashley hanımın hastalığını bir süre de olsa yenebilmesi yaşadığı keyifli ortamlardan olsa gerek...
    Ailenin mahalleye taşınması sırasında çocukların adamın purosu için yaptığı benzetme de hayli keyifli idi. Puronun annesinin sardığı sarmaya benzemesi hayli güzel olmuş.:) Bu açıdan benzetmelerdeki başarınızı da belirtmezsem size haksızlık olur. :) Sayenizde yine keyifli bir hikaye okumuş oldum Taner Bey. Kaleminize sağlık. Sevgiler saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gülhan hanım yine derinlikli ve çok keyifli yorumlarınızdan birini yapmışsınız. Ellerinize sağlık,eksik olmayın.

      Evet çok haklısınız Gülhan hanım ben öncelikli Ege ve Akdeniz bölgesinin hayranıyım. Karadeniz ve Anadolu'da gözdem sayılır. İşim gereği Memleketin 80 vilayetini gezen ( Hakkari hariç ) bir şanslı insan olarak, cennet vatanın her köşesine aşığım. Ziyaret ettiğim her bögenin insanları ile sohbet etmeyi çok sevmiş, bölgeyi özellikle etüd etmiş, ve yıllar sonra ölmez sağ kalırsak Ege veya Akdeniz'İn şirin bir balıkçı kasabasında emeklilik hayatı yaşamayı hep hayal etmişimdir.

      Bizim memleketimize "öz" dür hep "en"ler. En güzel coğrafyalardan birine sahipken, en bunun kıymetini bilmeyen "en" anlamsız insan topluluğuna sahibizdir. Dürüstlüğü düstur edinmiş bir toplumda üçkağıtçıların sayısı da epey fazladır. Dünyanın gıpta ettiği bir LİDER yetiştirmiş ülkeyiz. Ve ne yazıktır ki , ülkesinin kurucusuna bu kadar çok laf eden dünya tarihinde henüz başka bir ülke görülmemiştir. Toprağı tarıma müsait dünyanın beş ülkesinden biri iken ne yazıktır ki tarihte tarım ürünü ithal eden belki de yegane ülkeyizdir.

      Tüm bunlara rağmen benim epeyce güvendiğim aslan gibi bir gençlik , var olan tüm hayallerimizi geleceğe taşıma hevesindedir. Çok şükür mürekkep yutmuş yavrularımız Yüce Önderin dediği gibi bizi muasır medeniyetler seviyesine elbet çıkaracaklardır.

      Aşık olmaya ve yazmaya devam bu cennet vatanı. Bıkmadan usanmadan, umutları kaybetmeden. Ata yadigari bu topraklar bizimdi, ebediyen bizim kalacak.

      Selam ve sevfilerimle..

      Sil
  16. ne güzel yaa. ben bunu gerçek sandım ve sanki günlüklerden okunup da yazılmış bir hikaye gibi okudum. yani, günlüklerden kesitler ve sen de arada öyküleştiriyon gibi. ama tümü kurguymuş hımm güzel buluş :) datça nefis bir yer tabii, deniz çok temiz. derince koyu da nefis. yurtdışından birçok uzaman gelip datçanın suyunu ve toprağını incelerler. ayy bir deee, benito del toro da hoş çünküüü benicio del toro amcayı çok severriim. portorikolu müthiş karizmatik oyuncuuuuu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benicio Del Toro :) evrildi Benito Del Toro oldu. Bir hikaye yazarken epey bir araştırma yapıyorum. Bu isme ben de denk geldim. Bir parça değişiklik ile hikayenin kahramanı yaptım.

      Günlük yazanlara hep bi hayranlık duymuşumdur. Geçmişi geleceğe taşıma görev arzusu ve azmi. Öyle kolay iş de değildir. Sabır ister. Ne anılar çıkar dönüp baktığında. Misal ben ilk göz ağrısı kızımın küçükken söylediği çok fazla komik lafların artık bir çoğunu hatırlayamıyorum. Hiç değilse birkaçını not alsaydım bugün katıla katıla gülecek, maziyi andığımızda çok hoş anlar yaşayacaktık. Bu sebeple severim günlük tutanları, saygı duyarım.

      Bu hikayede günlük tutan memleket aşığı bir italyanı ve hasta eşini işlemek istedim. Çok istediğim gibi olmadı. Çok fazla zorlandığım bir hikaye oldu. (Sen de çok güzel bir hikaye dizisi yazdığın için bahsetmek istedim). Anı ve günü anlatan, tasvir ve metaforlar ile birşeyleri harmanlayıp kurgu yapabilirken, geçmişte yaşanmış anıları yazmak hiç de kolay olmuyor. Okuyucunun okurken zihnini tırmalamayan anlamlı cümle yapıları ile onu da hikayede anlatılan geçmişe götürecek cümleleri kurmak hiç de kolay olmuyor. Zülfü Livaneli'nin Sevdalım Hayat kitabında; bir yazarın geçmiş anılarını bu kadar sade ve leziz bir dilde anlatmasına tutulmuştum. Beni fazlasıyla etkilemişti.

      Saol varol Deepcim. Kıymet verdin..

      Sil
  17. Hikaye alıp götürdü beni Datça sokaklarına... (Bu arada ben de hiç gitmedim Datça`ya.) Çok güzel, duygu yüklü bir hikaye... Her hikayenizde ayrı bir derinlik var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok kıymetlisiniz.. Eksik olmayın. Datça'yı göremesek de malum görsel medya hayli zengin. ÜZerine memleket aşkı da ilave olunca sanki görmüş kadar bir kaç kelime yazmak kafi oluyotir.

      Ellerinizdeki Mutluluk daim olsun..
      Selamlar, sevgiler

      Sil
  18. feriha hanım yeni bölüm geldiii :)

    YanıtlaSil
  19. Maşallah Taner Bey yine çok güzel bir öykü kaleme almışsınız. Tebrik ederim. Okurken yarattığınız ambiansın içine girdim adeta. Benita Bey'in günlüğü de çok etkileyiciydi. Dayanışma için aynı dinden, aynı dilden ya da kültürden olmaya gerek yok. Dostluğun evrensel ve güçlü bir dili var. Bu insani değerlere bu sıcacık öykü ile yer veriyor olmanız çok kıymetli. Selamlarımla 😊🤚

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yıldız hanım o naif yorumlarınız için ne kadar teşekkür etsem azdır. Çok kıymetlisiniz. Gönülden selam ve sevgilerimle ...

      Sil
  20. çok duygulandım gerçekten, elinize emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gönülden teşekkür ediyorum. Beğendiğinize çok memnun oldum. Eksik olmayın..

      Sil
  21. feriha hanım yeni bölüm geldiiii.

    YanıtlaSil
  22. Yanıtlar
    1. Beğendiğinize çok memnun oldum. Eksik olmayın. Selam ve sevgilerimle..

      Sil
  23. Tüylerim diken diken oldu Bay Benito'nun günlüğünü okurken... Teşekkürler paylaştığınız için demem o ki her yol Roma'ya çıkmayabiliyormuş hee... Muğla tarafına hiç gitmedimdi ben de... Ancak mutlaka görmem lazım bu yazınızdan sonra, belki bir gün, bir gün belki...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğendiğinize çok çok sevindim Fatoş hanım. Değişik bir tarz denedim. Anılar içinde günlük anısı. Hayli zorlandığım bir hikaye oldu.

      Bu hikayeyi yazarken henüz ben de Datça'yı görme şansını yakalayamadım:)
      En kısa zamanda görmek istiyorum.
      Kıymet kattınız çok teşekkür eder ailenizle birlikte keyifli bir bayram dilerim.

      Sil