Çiftlik Koyu
Ege'nin Sahil Kasabaları Bizleri Bekliyor
Geçtiğimiz hafta kızlarım İpek ve İrem ile bizleri ağırlayan; Gökova'dan Fatma ablam, kıymetli eşi Hüdai eniştem, kızları bitanecik yeğenlerim Gizem ve Gözde, Köyceğiz'den Nezaket ablam ve kıymetli eşi Ahmet eniştem, Nezahat ablam ve kıymetli eşi Hüseyin eniştem... Ege'nin incisi sahil kasabalarında inzivaya çekilmiş Ankara'nın dürüst ve çalışkan bugünün emeklileri. Rüya gibi tatilimizin biricik ev sahipleri. Çok seviyorum sizi. Varolun emi.
![]() |
Cennet Muğla Köyceğiz'de Canlarım ile Akşam Yemeği |
Çok yorgunum beni bekleme kaptan,
Seyir defterini başkası yazsın,
Çınarlı kubbeli mavi bir liman,
Beni o limana çıkaramazsın...
Sabahın
ilk saatleri. Hafif hafif esen rüzgar arabamıza tatlı bir serinlik katıyor.
Ardıç, karaçam ve sedir ağaçlarının keskin kokusu, çoktan uyku halinden
sıyrılıp kendimize gelmemize yardımcı oluyor. Sabah kahvaltısı pür telaşında
olan kuş sesleri dışında sessizlik ve huzurun zirve yaptığı ormanlık alanda;
mitolojinin tanrısı Zeus' un ağacı diye bilinen Meşe, literatüre göre dünyada
sadece Ege ve Antalya körfezinde kaldığı tespit edilen Servi ağaçlarını
selamlayarak, sık orman manzarası arasında ısrarla bize ulaşmaya çalışan
güneşin sevimli ışık oyunlarının eşliğinde Gökova' ya doğru süzülüyoruz.
Henüz satış kotamızı dolduramadık lafı ile büyülü dakikalara son veren bölge müdürüm Uğur' a esaslı bir azarı yapıştırıyorum. "Yarım saattir tanık olduğun bu doğa mucizesinden sonra bu mu geldi aklına? Bugün Pazar Uğurcum.. Bugün kuşlar misali özgürüz. İş, telaş, mail, mesaj yok. Bugün saçlarına bulaşsa günlerce çıkmayacak deniz kokulu Ege kıyılarına misafir olacağız. Sahil kasabalarının engin dinginliğinde kaybolacağız. Gün doğumunda kalkıp; sabahın sessizliğini bıçak misali yırtan balıkçı filikalarının homur homur motor seslerine kulak vereceğiz. Zerre telaşı olmayan, ağır ağır ekmek teknesini besmele ile açan; kahvehanede bir ayağı kaymış sandalyelerde günü öldüren, beden yaşı yetmiş, ruh yaşı kırkında, huzur yumağında kaybolduğunun farkında dahi olmayan bölgenin talihli insanları ile sohbet edeceğiz. Melisa kokuları yayılan kasabanın ara sokaklarında fink atacağız. Mavi beyaz badanalı evlerinin camlarından sarkmış, önceki günün kritiğini yapan kasabanın vefakar teyzelerine el sallayacağız. Dar sokaklarında top koşturan, şehirde dört duvar arasına sıkışmış çocukların yalnızlığına inat kavruk tenli kasabanın şen çocuklarının mutluluğunu fotoğraflayacağız. Akşam olunca yoksul balıkçı çardaklarında, küflenmiş oltasını bir kenara atmış ufak ufak demlenen balıkçıların çilingir masasına çörekleneceğiz. Günün son ışıkları vururken rakı kadehlerimize, güneşin denizi öperken yansıttığı kızıllık ruhumuzun aynası olacak"
Henüz satış kotamızı dolduramadık lafı ile büyülü dakikalara son veren bölge müdürüm Uğur' a esaslı bir azarı yapıştırıyorum. "Yarım saattir tanık olduğun bu doğa mucizesinden sonra bu mu geldi aklına? Bugün Pazar Uğurcum.. Bugün kuşlar misali özgürüz. İş, telaş, mail, mesaj yok. Bugün saçlarına bulaşsa günlerce çıkmayacak deniz kokulu Ege kıyılarına misafir olacağız. Sahil kasabalarının engin dinginliğinde kaybolacağız. Gün doğumunda kalkıp; sabahın sessizliğini bıçak misali yırtan balıkçı filikalarının homur homur motor seslerine kulak vereceğiz. Zerre telaşı olmayan, ağır ağır ekmek teknesini besmele ile açan; kahvehanede bir ayağı kaymış sandalyelerde günü öldüren, beden yaşı yetmiş, ruh yaşı kırkında, huzur yumağında kaybolduğunun farkında dahi olmayan bölgenin talihli insanları ile sohbet edeceğiz. Melisa kokuları yayılan kasabanın ara sokaklarında fink atacağız. Mavi beyaz badanalı evlerinin camlarından sarkmış, önceki günün kritiğini yapan kasabanın vefakar teyzelerine el sallayacağız. Dar sokaklarında top koşturan, şehirde dört duvar arasına sıkışmış çocukların yalnızlığına inat kavruk tenli kasabanın şen çocuklarının mutluluğunu fotoğraflayacağız. Akşam olunca yoksul balıkçı çardaklarında, küflenmiş oltasını bir kenara atmış ufak ufak demlenen balıkçıların çilingir masasına çörekleneceğiz. Günün son ışıkları vururken rakı kadehlerimize, güneşin denizi öperken yansıttığı kızıllık ruhumuzun aynası olacak"
Sahil
kasabalarını veyahut balıkçı köylerini her ziyaretimde; sonsuz özgürlüğün ve
muhteşem doğanın hüküm sürdüğü Ege kıyılarının masmavi koylarına tutsak olmak
istemişimdir hep.. Müebbet verseler itirazım olmaz. Sürgünlerin en güzelidir
hele de mevsim baharsa. Bırakıp gitseler beni. Unutmuş olsalar bilhassa. Çok
yoruldum zira. Şehirden, gerçeğinden ayırt edilemeyen sahte kimlikli
insanlardan. Almaktan, satmaktan, hesap vermekten.. İnsan yenilmek için
yaratılmadı der Hemingway İhtiyar Balıkçı kitabında. Bir yanım huzur, bir yanım
hüzün dolu. Bir sahil kenarında, şöyle rüzgarın tam kıvamında estiği bir demde.
Derdi tasayı rüzgarın kuyruğuna takıp yolcu etmeli mesela.
Sahilde yağmur altında yürümektir bazen ihtiyacın olan tek şey aslında. Bugünlerde herkes gitmek istiyor bir sahil kasabasına. Öyle yanına almak istediği üç şey falan yok. Bir kendisi. Bu yeter zaten. Herkesi herşeyi götürdün demektir. Keşke kendini bırakıp gidebilse insan diyor Can Yücel usta yazısında. Açsam rüzgara yelkenimi, dolaşsam ben de deniz deniz, ve bir sabah vakti, kimsesiz bir limanda bulsam kendimi diyen Orhan Veli, apaçık anlatıyor beni mısralarında..
Uğur'
un; "velhasıl müdürüm sen bundan böyle iflah olmazsın, "seni Ege
hasreti basmış" lafına gülüyoruz. "Şöyle minik bahçeli, tek göz bir
oda kafi" diyorum. Fazlasını istiyorsam namerdim"
Mükellef
bir kahvaltı sonrası rotamız Toros dağlarının bittiği noktada Fethiye ve
Dalaman arasında yer alan bakir ve eşsiz güzellikteki bakir koylara sahip
Göcek.. Mavi gözlerin dahi kıskandığı mavilikteki Ege koylarına paralel yol
alıyoruz. Akşam yemeğinde güveçte karides ve kalamarı ile meşhur Can restoranda
olacağız.
Yol
boyu molalar vererek enfes manzaranın tadını çıkarmaya gayret ediyoruz. Yol
kenarında Kemal abinin minibüsten bozma mekanında demli çayımızı yudumluyoruz.
Sekiz yıldır çay, tost ve köfte ekmek satarak geçimini sağlıyor Kemal abi.
Ailesinden ayrılmış. Minibüsünde yatıyor kalkıyor. "Zor be abi"diyorum
"Ne münasebet evlat "ıstırap desen değil, yokluk hiç değil tam aksine
öylesine mutlu ki "buraların ağası benim" diyor. Mutluyum, ekmeğimi
açık hava müzesi manzarasında kovalıyorum. "Sen kendi haline yan
oğlum" diyerek patlatıyor kahkahayı. "Kölesi olmayın kimsenin, insan
kendine yeter, para pul, makam mevki, peşinde isen zor. Kredi ile eve girdiysen
yandın, şehrin göbeğine prangalandın mı bittin evlat" diyor. Çok
imreniyorum Kemal abiye fakat bütün hayallerim tükeniveriyor, geçtiğimiz
günlerde üniversite sınavına giren büyük kızım aklıma düşünce. Ne kadar doğru
diyor Kemal abi; "prangalısın şehrin göbeğine"
Göcek Can restorana kapağı atıyoruz. Bir parça yorgunuz. Gün batmak üzere. Kasabayı tatlı bir kızıllık kaplayıveriyor. Biz fotoğrafçıların bildik sözüdür, günün bu saatlerinde çekilen fotolara asla edisyon yapmazsın. Yapmaya gerek yok zira o anlar Tanrının doğal fotoşopudur bir bakıma. Günün altın saatleridir. Bas deklanşöre, harika fotolar alacağın garanti sakın korkma..
Zeytinyağlı mezeler ve sonrası güveçte karides geliyor. Sohbetimiz hayli derin. Birkaç dubleden sonra güzelleşiyoruz. "Kafayı fena halde bozdum ben Uğurcum" diyorum. "Ne vakit buluşacağım bu bakir koylarla?"
Senin için bir araştırma yaptım müdürüm diyor Uğur; ŞehirdenKaçanlar videosunu izlettiriyor.
Engin abi anlatıyor. "İnsanlar kendi tercihlerini vermiyor, aile veriyor, devlet veriyor, herkes bir bakıma seni yönlendiriyor " diyor Engin abi. Hepsine birden "hasiktir" diyen buralara geliyor zaten diyor Engin abi, 6-7 genç ile komün yaşam hayat yaşıyor Kalkan' da. Kendileri üretiyor, kendileri tüketiyor.
Göcek Can restorana kapağı atıyoruz. Bir parça yorgunuz. Gün batmak üzere. Kasabayı tatlı bir kızıllık kaplayıveriyor. Biz fotoğrafçıların bildik sözüdür, günün bu saatlerinde çekilen fotolara asla edisyon yapmazsın. Yapmaya gerek yok zira o anlar Tanrının doğal fotoşopudur bir bakıma. Günün altın saatleridir. Bas deklanşöre, harika fotolar alacağın garanti sakın korkma..
Zeytinyağlı mezeler ve sonrası güveçte karides geliyor. Sohbetimiz hayli derin. Birkaç dubleden sonra güzelleşiyoruz. "Kafayı fena halde bozdum ben Uğurcum" diyorum. "Ne vakit buluşacağım bu bakir koylarla?"
Senin için bir araştırma yaptım müdürüm diyor Uğur; ŞehirdenKaçanlar videosunu izlettiriyor.
Engin abi anlatıyor. "İnsanlar kendi tercihlerini vermiyor, aile veriyor, devlet veriyor, herkes bir bakıma seni yönlendiriyor " diyor Engin abi. Hepsine birden "hasiktir" diyen buralara geliyor zaten diyor Engin abi, 6-7 genç ile komün yaşam hayat yaşıyor Kalkan' da. Kendileri üretiyor, kendileri tüketiyor.
Geniş bir gökyüzü, geniş bir dağ ve geniş bir orman.. Coğrafyanın insanların
düşüncesine olan etkisine hayran oluyorsun, sonra doğa terbiye ediyor sizi. Bir
süre sonra toprakla ve denizle, ormanla bütünleşiyorsunuz diyor. Gerisi malum.
Buralı oluyorsun.
Birkaç saat önce hayallerimi yıkan köfteci Kemal abiden sonra Engin abinin yaşam felsefesi rahatlatıyor beni. Çok net bir kelime afedersiniz "hasiktir" demek bu çileden kurtulmaya yetiyor yahu. Veya uzaktan öyle görünüyor. Davulun sesi hoş geliyor, davulun dibinde olmadıkça.
Sonsuz katlı plazalarda deney ortamlarını andıran flüoresan ışıklı hücre benzeri ofislerde bir ömür geçirmek mi, Engin abi ve Kemal abi gibi doğanın, denizin, huzurun ve dinginliğin kucağında "olanla yetinmeyi" kabul etmek mi? Karar bizim.
Yunan bir balıkçı kasırga sırasında Neptunes' e şöyle seslenmiş: "Ey Tanrı, beni ister kurtar ister batır, ben dümenimi kırmadan dosdoğru gideceğim".
Tepelerden değil bulutlardan, bulutlardan değil mavilikten, sana iniyorum. Sana geliyorum.
Umut diri tutuyor beni. Kim bilir? Belki bir gün..
0 Yorumlar